Bölüm Otuz Bir - Bağ

En başından başla
                                    

''Etmeyeceğim tabii ki,'' dedim Mehsa'ya ve o sıra neredeyse tamamen boşalmış salonda gözlerimi gezdirdim. Alaz gerçekten de yoktu. Arabasına gitmiş olmalıydı. Benim de burada işim kalmadığına göre çenemi kaldırarak sınıfın kapısını işaret ettim. ''Hadi çıkalım.''

Mehsa beni gayet istekli bir halde onayladı ve dersteki ruhsuz halimizden kurtularak daha canlı bir tavırla dışarı çıktık.

Koridorda tanıdık kimseyi görmemiştik, zaten anında ıssızlaşmıştı ve bu koca duvarlı, kristal büyük avizeli, kasvetli eğitim alanının koridorlarında yürümek daha zor bir hâl almıştı. Bundandır ki bahçeye çıktığımız an daha rahat bir nefes aldım.

Eğitim alanının merdivenlerinden inerken gözlerim ister istemez cadı ve carislerin olduğu bölgeye kaydı. Bir an sabahki gibi Sıraç'ı görebileceğimi umdum, hazır yanımda Alaz yokken onunla konuşabilirdim, daha doğrusu onun benimle konuşmasına ve kendini ifade etmesine müsaade edebilirdim. Lakin yoktu ve haliyle böyle bir şey mümkün olmadı.

Bahçeden çıktıktan sonra yolun kenarında park halinde duran iki arabayı tanıyordum. Birisi Barın'ın külüstür mavi renkli aracı, diğeriyse Alaz'ın siyah, oldukça lüks spor arabasıydı. Barın arabanın içindeydi ancak Alaz dışarıdaydı. Hayır, beni beklediği için dışarıda değildi. Sırtını arabanın ön yolcu kapısına yaslamış bir halde karşısındaki uzun boylu, mini etekli esmer kızla konuşuyordu. Bade ile. Artık sebebini bilsem de bu manzara anlamsızca içimi acıtmaya devam ediyordu. İçimden ''Sadece, Bay Lefter için'' diyerek kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

''Oh, Bade sayesinde Alaz senden uzaklaşacak, çok iyi.'' Mehsa'dan çıkan bu cümleyle bakışlarımı onlardan ayırıp arkadaşıma verdim.

''Ne dedin?''

''Bade sayesinde diyorum,'' diye fısıldadı. ''Alaz'ın sana olan takıntısı yok olup gidecek ve sen yine bizim evde kalmaya başlayacaksın. Çok iyi değil mi?''

Mehsa söylediklerinin kalbimde bir iğne görevi gördüğünün farkında mıydı? Sanmıyordum. Eğer öyle olsaydı böyle bir cümle kurup benim içimi kanatmazdı. Gözlerimin sızladığını fark ettim ve hemen irkilip kendime geldim. Soğuk havada derin bir nefes alıp ciğerlerimi rahatlattım. ''Öyle,'' dedim, sesimi tok tutmaya çalışarak ancak pek de başaramamıştım.

''Hey,'' derken koluma dokundu Mehsa. Kaşları hafifçe yukarı kalktı. ''Yanlış bir şey mi dedim? Bu suratının hali ne?''

Burnumu çektim. ''Yanlış bir şey demedin Mehsa, endişelenme. Sadece Bay Lefter'in teklifini nasıl reddedeceğimi düşünüyordum.''

''Aman canım,'' derken yaramaz bir çocuk gibi gülümsedi. ''Eğitim sırasında birkaç haylazlık yapıp gözünden düşersin, olur biter.''

''Umarım,'' dedim ve gözüm tekrar Alaz'la Bade'ye kaydı. Hâlâ konuşuyorlardı ve bu sefer Bade'nin ince elleri Alaz'ın çıplak koluna doğru uzanmıştı. Bu sahne beni daha beter etkiledi ve parmaklarımın karıncalandığını hissettim.

İstemeden güç kullanmamak adına başımı hemen çevirip tekrar Mehsa'ya baktım. Tek kaşını kaldırıp bana bakıyordu ve bir soru sorduğu belliydi. ''Ne?''

''Bars diyorum,'' diye fısıldadı. ''Neden yok.''

Kafamı dağıtacak bir soru sormayı nihayet başarmıştı. Bars'ın adını duymamla beraber dün geceyi tekrar hatırladım. Konuşurken bana neredeyse ağzından alevler fışkıracakmış gibiydi, canımı çok acıtan sözler sarf etmişti, hatırladıkça içim sızlıyordu.

''Dün, biraz olaylar oldu.''

Sevimli mavi gözleri kısıldı. ''Seninle ilgili mi? Yine seni mi suçladı?'' Sessiz kaldığımda, ''Ah, şerefsiz panter!'' diye alçak sesle bağırdı. ''Kendini ne sanıyor acaba? Ben orada olacaktım ki, ağzının payını verecektim!''

KARANLIĞIN ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin