40 Bölüm: Final

11.3K 469 205
                                    

Final bölümünü okumadan yıldıza basar mısınız? Sonra unutuyorsunuz ☺️

Bol yorum bekliyorum sizden şöyle finale yaraşır bir şekilde. Hadi bakalım pamuk eller tuşlara. 😄

Sabah ezanı okunduğunda Taş ailesi çoktan ayaktaydı. Yola çıkmak için Mesut ve Salih dayının namazdan dönmelerini bekliyorlardı. Saliha son dakika aklına gelenleri valizlere yerleştirmekle meşgulken, Enes yine her zamanki gibi o uyuşuk halleriyle annesini çileden çıkarıyordu. Hasibe babaanne ise onlar yola çıkmadan midelerine sıcak bir şeyler girsin diye mutfakta bazlama yapıyordu. Bu koşuşturmacanın içinde kimse Meryem'i görmüyordu. Onun her geçen dakika dirhem dirhem eridiğini fark edemeyecek kadar meşguldü herkes. Oysa sadece bedeni ayaktaydı Meryem'in. Ondan geriye hiçbir şey kalmamıştı içinde. Ne şiirleri... ne hayalleri... ne de umutları. Her şey onun için bitmişti bitmesine de bir sevdasını bitirememiş kalbinde. "En hayırlısını dile" demişti annesi ona. En hayırlısı bu muydu onun için? Murat'sız kalmak mı? Neden bu kadar acıyordu içi o zaman? Neden nefes alamıyordu? Yaşıyordu ama yaşamıyordu da Meryem. Ölüyordu içten içe ama ölemiyordu da... Yaşamakla ölmek arasında bir mahşerdeydi o.

Mesut ve Salih camiden döndüklerinde, valizler minibüse yüklendi tek tek. Serpil yenge, ikizler ve Yurdagül Hanım'la Hasan dede de vedalaşmak için çıkıp gelmişlerdi sabahın bu erken saatinde. Herkes birbiriyle sarılıp kucaklaştıktan sonra veda vakti gelmişti. Taş ailesi minibüse bindikten sonra kapılar kapandı. Araba hareket etmeye başladığında yollara dökülen sulara gözyaşları da eşlik etti. Minibüs köyden çıkana kadar ağlamamak için nefesini tutan Meryem köyün girişindeki köprünün üzerinden geçerken titrek bir nefes çekti içine. Boğazındaki düğümlerin gözlerinde çözülmesine sessizce izin verdi.

                             . . .

Serkan Meryem'e yetişmek için yolda son sürat ilerlerken Durmuşbey köyü tabelasını görür görmez sinyal verip direksiyonunu sola kırdı. Karanlıkta dağ yolunu aşmak bayağı oyalamıştı onları, bu yüzden gün doğmadan ulaşmak istedikleri köye gün doğduktan sonra ulaşabilmişlerdi ancak. Onlar yukarı yoldan köye girerken, Salih dayı köyün eski girişi olan aşağı yoldan çıkıyordu köyden. Hasibe babaannenin evine ulaştıklarında Serkan, Emir'le Murat'a, "Siz arabada bekleyin ben bir bahane bulup Meryem'i evden çıkaracağım." diyerek arabadan fırladı dışarıya. Zile bastığında kapıyı açan Hasibe babaanneydi.

"Hasibe babaanne Meryem yok mu evde? Onunla vedalaşmaya geldim."

"Yok oğlum senin önün sıra (senden hemen önce) çıktılar evden."

"Ya... demek öyle. Havaalanına mı gittiler?" diye sordu Serkan hayal kırıklığını sesine yansıtarak.

"He... ya... havaalanına gittiler."

"Tamam o zaman Hasibe babaanne, ben gideyim o vakit. Meryem'i gitmeden son bir kez daha göreyim."

Serkan tam arkasını dönecekken Hasibe babaanne tekrar seslendi. "Oğlum sen Nevşaar'e dönmedin miydi?"

"Yok bir işim çıkmıştı da kaldım o yüzden Kayseri'de. Neyse ben gideyim artık."

"Tamam oğlum sen git." der demez Serkan telaşlı bir şekilde arabaya doğru koşunca, ardından şaşkınca bakakaldı Hasibe. "Oğlum acele etme dikkatli git ama!" diye seslendiğinde Serkan'dan geriye sadece aracının ardında bıraktığı bir toz bulutu kalmıştı.
Hasibe onun telaşına bir anlam veremese de hayırlısını dileyerek kapıyı kapatıp eve girdi.

BOZUK PARA (final oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin