Adım Dört || Yokuşa Sürmek

3.6K 308 41
                                    

Ertesi gün, gün içinde zibilyon tane saçma yakınlaşmamız olmuştu ve bu atmıyorum birlikte olduğumuz ,kesinlikle bütün suç arkadaş ortamımızın ortaklığındandı, 18 saat boyunca sürekli döngüye takılmış gibi tekrar etmişti.

Ve bu olaylar gittikçe çoğalıyordu. Nedendir bilinmez kendimi hep Jungkook'un yamacında buluyordum. Kimi zaman beni kolları arasına hapsediyor, kimi zaman ufak tefek ten temaslarımız oluyordu. Bazen de bizimkilerin bizi fiştiklemeleriyle yalnız kalıyorduk. Kurdum sıcak dokunuşlarını sürekli istiyor, mayıştıran feromonlarıyla resmen huzur buluyordu. Ne yalan söyleyeyim bende sarılmayı severdim ve Hyung'la aramızda olan o muhteşem uyum, hoşuma gidiyordu. Minik ellerimi kıyaslıyor, en ufak rüzgarda bile sırtını siper ederek üşümeme engel oluyordu.

Bizimkilerin ısrarı üstüne dağ yolunda ilerliyorduk. Bence bizimkilerin yaptığı ibnelikten dolayı mat Navara'nın arkasında gidiyorduk. Neredeyse suv kadar hacmi olan araca sadece Jeon ve beni sığdıramamışlar ,ki araba Jeon'undu ve ben minnacık bir şeydim, bizi arkaya postalamışlardı. Dağa çıktıkça soğuyan hava bana hiç iyi gelmiyordu ve bu battaniye kesinlikle üşümeme engel olmuyordu.

"Jimin, üşüyorsan seni öne aldırabilirim." Dağa çıktıkça giriyor olduğumuz sis battaniyemi aşıp iliklerime kadar işlerken kafamı salladım olumsuz anlamda.

"Hayır. Benim yüzümden onlar mı üşüsün? Hayatta olmaz." Burnumun soğukluğunu dahi hissederken omega oluşuma bir kere daha lanet ettim.

"Burda yanıp tutuşacak-" Başıyla işaret ederken kestim onu.

"Jungkook, teşekkür ederim ama istemiyorum. Amacın beni kovmak falan mı?" Ani bir hiddetle söylediğimde sürü liderine karşı gelen cılız omegaya zerre kızmadı.

"-tonla alfa var. Hasta olmanı kesinlikle istemiyorum Jimin. Omegamın sağlıklı olmasını isterim." Dediği omegam kelimesi soğuktan olsa gerek içimi ısıtmıştı. Minik omegam kendi kendine yuvarlanıyordu. Ben susmuş o susmuş ,ben diyeyim bir saat siz deyin daha beş dakika olmadı, geçen sürenin ardından çektiği derin nefesi duydum.

"Jimin-"

"Hayır Hyung." Diye onu susturduğumda lafını bölmüş olmama küfrettim. Çünkü kendi battaniyesini atıp beni bacak arasına çekmişti. Benim kalın battaniyemi koltukaltlarımdan belime , sırtına gömülmüş belime, sabitledi. Kendisinin battaniyesini kolları üstüne alıp belimi sıkı sıkıya tutmuştu. Isısı ,ve kesinlikle kullandığına emin olduğum feromonları, beni sarıp sarmaladığından çoktan mayışmıştım. Kafam boynuna düşerken mırıldandım istemeden.

"Rahat olsa gerek, ha?" Onu onaylayarak kafamı salladım.

"İçeri gitmeyi reddettiğim için oldukça mutluyum alfa." Şu an yaptıklarımın hiçbir açıklaması yoktu. Ulan adam sürü lideriydi. Ne hakkımdı alfam olması?

"Jimin-" Kendi lafını burnunu boynuma sürterek susturduğunda kafamı yana eğerek kokusunu üstüme bırakmasına izin verdim. Çok geçmedi, eve çıkan yolun patikasına gelmiştik. Taehyung ve diğerleri yanımıza gelip halimize bıyık altından güldü. Jungkook beni kaldırıp dönüşerek pickuptan indi. Bende Tae'nin yardımıyla inerken o salak fısıldadı.

"Demek seni koklamasına izin verdin, hm anlıyorum."

"Neyi anlıyorsun sen gene Taehyung?" Düşen battaniyeyi omuzlarıma tekrar alırken sinirle fısıldadım.

"Bana lider enişte geldi." Salak gülüşüne sinirle ,kesinlikle affetmişliğimden kaynaklı sahte sinirimle, koluna vurdum.

"Sadece siz beni arkaya attığınızdan götüm donuyordu. Olay bu. Abartma."

"O da senin tatlış kıçını ısıttı." Dediği şey beni utandırırken popoma sağlam bir şaplak atıp kaçtı gülerek. Kafamı çevirdiğimde Jungkook Hyung koca kızıl kurduyla hırlayarak önümde başını eğip beklediğinde ben dahil herkes liderin önümde eğilmesinin şaşkınlığındaydı. Ben donmuş beklerken yelesini sağa sola sallayarak uyardı beni. Aceleyle neden kızdığını düşünmeye kendimi yorarken Ryeon beni ona itti.

"Seni götürecek."

"Ne? Ama neden? Jungkook taşır diye bu kadar çok şey almadık mı?" Daniel Sunbae elinde ki dört poşeti kaldırıp salladı. Hepimiz ona göz devirirken ben Hyung'un yelesine sıkıca sarılıp hızlıca ,oldukça hızlıca, patikayı aşıp eve girmemizi sağladı. İnsan bedeninde beni şömineye taşıyıp kibrit attı bir iki tane. Odunlar alev alınca yanımdan ayrılıp mutfağa geçti.

"Kahve? Çay?"

"Şey çay olursa eğer..."










Verilen uzun bir ara ve gelen kısacık bölüm. Üzgünüm millet. Diğer kurgularıma da bakabilirsiniz. Tamam bu kadardı.

If We-. No, If I-.¹ ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin