Bölüm Otuz - Hafıza

Start from the beginning
                                    

Üçü de saniyeler içinde gözden kaybolmuşlardı, boş kalan alana arkalarından birkaç saniye daha baktım. Birden iyice kötüleşen hava serin bir rüzgarı tekrar içeriye doldurduğunda üzerimdeki hırkayı bedenime bastırdım. Rüzgarın burnuma getirdiği kötü, metalik kokuyla birlikte ağzıma kadar gelen midemle, gözlerimi yerdeki üzeri kendi kanıyla örtülü, başı gövdesinden ayrılmış güvercine indirdim.

''Bayan Efsan?''

Kulağımın hemen dibinde canlanan bu ses yerimde sıçramama sebep olmuştu. Sağ elimi yüreğimin üzerinden indirmeden arkamdaki bedene baktım. Alaz'ın yardımcısı Arzen telaşlı adımlarla bana doğru geliyordu. Tam karşıma geçtiğinde durdu, yeşil gözleriyle beyazladığına emin olduğum suratıma baktı, ardından ince dudakları aralandı. ''Burada neler oldu?''

Konuşacak mecali bulamadığımdan bir adım yana kaydım ve Arzen'in güvercini görmesini sağladım. Hafiften çekik olan gözleri gördüğü bu manzara karşısında irice açıldı. Ayağındaki topuklulardan çıkan ''tak-tak'' sesleriyle beraber hızla güvercinin önüne kadar gitti. Hemen sonra kapıya baktı, sembole elini uzatıp kanın kuruyup kurumadığını kontrol etti. Omuzunun üzerinden bana baktığında, ''Lütfen odanıza çıkın,'' dedi. ''Ben burayı temizleyeyim.''

Arzen'i ikiletemedim çünkü gerçekten bu kan kokulu yerde daha fazla durmak istemiyordum. Bu nedenle gözlerimi kapatıp açarak onu onayladım. ''Kolay gelsin,'' dedim sessizce ve hemen arkamı dönüp kaldığım odaya doğru yürüdüm.

*

Odaya girdiğimde ilk yaptığım, kıyafetlerimden kurtulup neredeyse kaynar sayılacak sıcaklıkta suyla dolu bir küvetin içine girmek olmuştu. Burnumdaki keskin kan kokusunu bastıracak tek şeyin sabun olduğunu düşündüğümden uyguluyordum bu işlemi. Suyun içinde dizlerimi ileriye doğru uzattım, başımı küvete yasladım ve gözlerimi kapattım.

Zaman geçtikçe vücudumu yumuşacık ve daha temiz hissettim, çiçeksi sabun kokuları ise metalik kokuyu çoktan silmişti. Ama midem için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Midemde saçma bir bulantı vardı titreşimi parmak uçlarıma kadar yayılan. Kalbim, heyecanla kasılıp duruyordu ve ben bunun gördüğüm kanlı manzarayla bir alakası olmadığını biliyordum. Bu tamamen, Alaz'la bahçede yaşadığımız anla ilgiliydi. Suyun içinde kalan ellerimden birini kaldırdım ve hâlâ sıcak hissettiğim dudaklarımın üzerine koydum. Sabahki o sıcak an intikal etti tekrar beynime, kendime hakim olamadım.

Ah, bu hissiyat insanı çıldırtırdı.

Burada durdukça o sahnenin bir romantik filmin en güzel anı gibi sürekli zihnimde oynamasına engel olamayacağımı anladığımda bir hışımla kalktım küvetten, çıplak ayaklarımı hızla dışarı attım ve aynı serilikte banyodaki koyu gümüş rengi saten bornozu alıp kollarımdan geçirdim. Saçlarıma küçük bir havlu dolamamın ardından aynadaki yansımama bakmadan dışarı çıktım.

Siyah panjurları açık pencereden dışarıya baktığımda havanın iyice kasvetli bir hal aldığını gördüm. Pencereye biraz daha yaklaşıp, avuçlarımı küpeştenin üzerine koyarak dışarıyı inceledim. Bulutlar kararmakla kalmayıp, kar yağışına başlamıştı. Gökten şiddetle yayılan kar taneleri birbirlerine çarpmadan yere iniyorlardı. Esen rüzgar öyle sertti ki, dayanıklı pencere hafifçe titriyordu. Pencerenin çok minik boşluğundan içeriye korkutucu bir ıslığı andıran uğultular yayılıyordu. Öylece ormana bakarken dışarı çıkan Alaz'ı ve arkadaşlarını düşündüm istemsizce. Hava kötüydü ve kapıya o sembolü çizen kişi ya da kişiler her yerde olabilirdi.

Başlarının çaresine bakarlardı, değil mi?

Aklıma gelen kötü düşüncelerle beraber yanaklarımı nefesimle şişirdim ve şişirdiğim nefesi bezgince dışarı bıraktım. Dışarıyı izlemeyi sonlandırarak yatağımın yanındaki siyah komodinin üzerinde duran telefonu elime aldım. Üzerimdeki bornozla beraber yatağa oturduktan sonra Mehsa'nın numarasını tuşladım. Telefon üçüncü çalışında açıldı.

KARANLIĞIN ŞEHRİWhere stories live. Discover now