Evet, haklıydı ama bunu kabul edemezdim. Tanımadığım bir insana evimin adresini veremezdim.

Üstelik mahallemizde en ufak hareketimizde sorun çıkarken, birilerinin görme ihtimalini göze alamazdım.

Yapacağım en doğru şey buradan tek başıma ayrılmak olacaktı. Daha fazla ısrar etme ihtimalini göz önünde bulundurarak, yalan söyleme kararı aldım.

“Teşekkür ederim. Bugün bana yeterince yardımcı oldun. Evime kendi aracımla gidebilirim.” dedim.

Başını ‘Tamam.’ dercesine sallayınca, “O zaman, iyi geceler.” dedim, gülümsemeye çalışarak.

O da aynı ifadeyle, “İyi geceler.” deyince, hızlı adımlarla oradan uzaklaştım.

••••••••

O gecenin ardından, bir hafta geçmişti. Kabristandan ayrıldıktan sonra, vakit kaybetmeden eve gitmiştim.

Eve gittiğimde saat bayağı geç olduğu halde Melis uyumamıştı. Uyuyamamıştı desem daha doğru olurdu.

Beni defalarca aramış fakat telefonum kapalı olduğu için haberim olmamıştı. Kıyafetlerimi çamur içinde görünce de daha çok endişelenmişti.

Fakat üşüdüğümü ve öksürdüğümü görünce, fazla kızamamış ve beni hemen banyoya sokmuştu.

O kadar üşüdükten sonra sıcak bir duş iyi gelmişti. Banyodan çıkınca, Melis'in yaptığı nane limonu da içtikten sonra hasta olmamı önlemiştik.

••••••••
                                                                      Çalıştığım kafedeki mesai saatimi doldurunca, eve gitmeden önce kabristana gidiyordum.

Şu sıralar aileme, eskiye oranla daha çok ihtiyaç duyuyordum.

O adam, yani dedem hâlâ benimle konuşmaya çalışıyordu. 2 gün önce iş yerime gelecek kadar ileri gitmişti.

Yine aynı konuşmalar tekrarlanmış ve her zamanki gibi ondan kurtulmayı başarmıştım. Fakat ne yaparsam yapayım, yine de yanıma geliyordu.

Ben ise kendimi çok daha kötü hissediyordum. Onu affedememek en çok da bana zarar veriyordu. Öfkem, herkesten önce beni yakıyordu.

Kabristanda gördüğüm adam ise, sık sık aklıma geliyordu. Bunca karmaşanın arasında, bir de bu çıkmıştı başıma.

Sesi kulaklarımda aksediyor, onunla yeniden karşılaşmanın hayalini kuruyordum.

Sadece bir sefer gördüğüm birini böyle düşünmem hiç normal değildi. Üstelik bir daha görmeyeceğim birini düşünmek, ileride bana zarar verebilirdi.

O geceden sonra, o adamı hiç görmedim. Saçmaydı biliyorum ama adını dahi bilmediğim bir adamı, tekrar görmek istiyordum.

Kabristana geldiğimi fark etmem ile, daldığım düşünce denizinden sıyrıldım.

Annem ve babamın mezarının yanında yerimi alırken bugün hiçbirşey konuşmadan, yalnızca sessizliğin hınzır uğultusunu dinlemek istiyordum.

Dilim suskun olsa da gözyaşlarım tüm acımı haykırıyordu.

Bir süre sonra, duyduğum hışırtılarla irkildim. Ayağa kalkıp, titrek sesimle “Kim var orada?” dememle, adım sesleri duymam bir olmuştu.

Ellerini teslim olurcasına havaya kaldırıp zoraki bir şekilde gülümseyerek, “Merhaba.” diyen adam, o geceki adamdan başkası değildi.

Yine aynı yerde karşıma çıkmıştı. Bu adamın burada ne işi vardı? Dedem olacak adam, peşime adam mı takmıştı?

Şu an onu inceleme fırsatı buluyordum.

İri, yapılı bir cüssesi vardı, uzun boyluydu. Katran karası gözlere, belirgin ve sert yüz hatlarına, pespembe dudaklara sahipti. Yüzüne renk veren de dudaklarıydı.

Donuk çehresi, yorgun görünüyordu.

“Senin burada ne işin var? Beni mi takip ediyorsun sen? Seni o adam gönderdi değil mi? O halde söyle ona, beni rahat bıraksın!” dedim, hiddetle.

Keskin bakışlarını, gözlerimden çekmeden öylece duruyordu. Korkmadım desem, yalan olurdu. "Soruma cevap verir misin?" sesim, beklediğimden daha güçlü çıkmıştı.

Göz kapakları yavaşça aşağı düştü, ardından dudakları kıpırdamaya başladı “Hayır, seni takip etmiyorum. Kimden bahsettiğini bilmiyorum ama beni buraya kimse göndermedi. Seni görünce tanıdım ve yanına gelmek istedim. Fakat, sonra vazgeçtim, seni rahatsız etmek istemedim. Tam gidecekken, sana yakalandım. Seni korkutmamak için de ortaya çıktım.”

Söylediklerinde samimi görünüyordu. Ses tonu da bunu tasdikliyordu. Fakat atladığı bir soru gözümden kaçmamıştı. Burada ne işi olduğunu söylememişti.

Peki neden buradaydı ki, birini ziyarete mi gelmişti?

O gece, öyle konuşmasının sebebi, burada yatan birisi miydi?

Peki kimi kaybetmişti? Ailesini mi?

Sevdiği kadını mı? Bir dostunu mu?

Tam sorumu yineleyerek, burada ne yaptığını soracaktım ki aramıza giren zil sesiyle, gözlerini gözlerimden ayırdı.

Cebinden çıkardığı telefonu, biraz ileri giderek yanıtladı.
••••••••
Yaklaşık 5 dakika geçmişti ki, hızlı adımlarla yanıma geldi ve "Benim gitmem gerek, sana iyi geceler." deyip, cevap vermemi beklemeden, koşar adımlarla yanımdan ayrıldı.

Oysa ben, biraz daha yanımda kalmasını ve onunla sohbet etmeyi istiyordum.

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız sevinirim. Vote ve yorum yapmayı unutmayınız.

CÜDA Where stories live. Discover now