"İyiyim merak etme" dedim kesik kesik "Geçer şimdi."

İyi olmak zorundaydım.

"Hiç iyi görünmüyorsun" dedi tedirgin bakışlarını yüzümde gezdirip "Panik atağın mı var?"

Başımı olumsuz anlamda salladım. Varsa da bilmiyordum. Çok korktuğumda tansiyonum çıkıyor, hemen akabinde burnum kanıyordu fakat panik atağım olup olmadığını bilmiyordum.

Tekrar nefes almaya çalışıp, başaramayınca banka oturdum. Gözlerimi kapatıp başımı geriye yasladım sonra. Sakin olmak zorundaydım. Suçlu olan insan paniğe kapılırdı, ben suçsuzdum.

Arda'nın "Memur Bey!" diye bağıran sesiyle gözlerimi açtım. Parmaklıklara yanaşmış, panik içinde bağırıyordu.

"İyiyim, korkma" dedim sakin görünmeye çalışarak. Yanıma gelip tek dizinin üzerine çöktü. "Aç mısın?" dedi bir çözüm bulma umuduyla "Ya da su falan ne bileyim kahve ister misin?"

"Su olur" dedim yorgun bir nefes verip. Bu defa gerçekten korkuyordum.

Sessizliğe gömüldüğümüz uzun bir zaman diliminin ardından bir polis memuru bizi nezaretten çıkarmış ve kapısında Emniyet Amiri yazan odaya getirmişti. Kapıyı tıklatıp içeri girdiğinde biz de peşi sıra içeri girdik.

Fırat ve Oğuz odadaydı. Kapının tam karşısındaki masanın hemen önünde karşılıklı koltuklarda oturuyorlardı. Masanın diğer tarafında takım elbiseli bir adam oturuyordu. Bizi getiren polis dışarı çıktığında Arda odanın ortasına doğru ilerlemişti. Bense olduğum yerde kalmıştım. Fırat'ın bakışları kısa bir an gözlerime değmiş fakat sonrasında Arda'nın gözlerine sabitlenmişti. İfadesizdi bakışları, ne düşündüğünü çözemiyordum.

Odaya yayılan sinir bozucu sessizlik yerin dibine girme isteğimi kat be kat artırırken Oğuz ayağa kalkıp elini Arda'nın omzuna yerleştirdi. "Ne yaptınız oğlum siz?" diye sorarken bakışları gözlerimi bulmuştu.

Utancımdan ölmek üzereydim. Arda'nın hiçbir suçu yoktu. Benim de yoktu ama benim arabamdan çıkmıştı o lanet zehir.

Oğuz'un gözlerine daha fazla bakamadım. Bakışlarımı yere sabitleyip "Arda'nın bir suçu yok" dedim. Sesimdeki titremeye engel olamamıştım. "Beni eve bırakacaktı sadece, sonra polisler geldi. Ben polislere de söyledim ama dinlemediler. Araba benim, Arda'yı bırakın dedim ama bırakmadılar."

Demiştim gerçekten de fakat kimse dinlememişti. Benim yüzümden gecesi berbat olmuştu çocuğun. Fırat bırakmazdı ama kardeşini, kurtarırdı.

"Ne işiniz vardı orada bilmiyorum fakat bu size ders olsun" dedi Oğuz "Birileri kötü bir şaka yapmış belli ki, siz de buna fırsat vermişsiniz. Bir daha öyle yerlere gitmeyin ki bu tür yanlış anlaşılmalar olmasın."

Ellerimi önümde birleştirmiş öylece yere bakıyordum. Daha önce Fırat'la tartıştığımız bir sebepten bu defa karakola düşmüştüm ve kendimi nasıl savunacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Şu yaşananları yüz kişiye anlatsak yüzü de benim suçlu olduğumu düşünürdü.

"Siz yatın kalkın Ekrem Abi'ye dua edin" dedi takım elbiseli adam "Ekrem Çakır ismine duyduğum saygı ve hürmetten dolayı en ufak bir tereddüt duymadan bırakıyorum sizi. Bir daha karşıma çıkarsanız gözünüzün yaşına bakmam ama, ona göre!"

Nasıl yani serbest miydik?

Bu kadar kolay mıydı?

Kolay olmadığını anlık bir sevinçle Fırat'a baktığımda anlamıştım. Yanıma gelmediği gibi yüzüme bakma gereği de duymuyor, dümdüz bakışlarla karşısındaki adama bakıyordu. Öfkeliydi.

İSYAN ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin