10

1.4K 148 28
                                    


Jimin

Kapalı kaldığım bu odada saatlerden ve günlerden bihaber bekliyordum öylece. Gözyaşlarım o kadar akmıştı ki artık ağlamak istediğimde yalnızca yanıyorlardı bir kor parçasıymışçasına. Pansuman yapılmadığı için yaram ara ara sızlıyordu. Korkuyordum ve Yoongi'yi özlüyordum. Oysa şimdi yanımda olsa hiçbir şeyden korkmazdım.

Beklemek anlamsızdı. Seo Joon hyung geliyordu aklıma sürekli. Onu kurtaramayışım... İntikamını almak için tutuşuyordum ama nasıl? O adamın benimle derdi neydi bilmiyordum bile. Madem ölmemi istiyordu, o zaman neden hala bekliyordu? Düşünmekten delirecek gibi hissediyordum ve artık yaralarımla birlikte kalbim de sızlıyordu.

Kapının açılma sesiyle irkildim. İçeri dolan ışık gözlerimi açmamı engelliyordu. Uzun zamandır karanlıktaydım.

"Kalk hadi." dedi kalın bir ses aynı anda kolumu da kavrayıp sertçe çekerken.

"Nereye götürüyorsunuz beni?" diye sordum çaresizce. Beni duymuşlardı ama cevap vermemişlerdi. Boştaki kolumu ışığa alışana kadar önüme siper ettim ve beni götürdükleri yere kadar sürüklemelerine izin verdim. O an hissettiğim korku yok olmuş, yerini heyecan almıştı belirsizliğin getirdiği. Yine de mutluydum. Belki de bugün her şey biterdi.

Kahverengi, iki kanatlı bir kapının önüne geldik. Adam hala beni tutarken diğeri kapıyı çaldı ve içeriden gelen komutla kapı açıldı. Aynı şekilde içeri çekilirken etrafı izliyordum. Bakışlarım masanın karşısında oturan adamı buldu. Onu tanımasaydım bile 20-30 sene sonraki halim olduğunu tahmin edebilirdim. Benzerliğimiz midemi bulandırmıştı.

"Nihayet karşı karşıyayız." dedi eliyle karşısındaki koltuğu işaret edip, oturmam için komut vererek. Diğer adamlar çoktan çıkmıştı.

"Benden ne istiyorsun?" diye sordum hala gözlerine bakarken. Ondan korkmuyordum.

"Aslında senden istediğim bir şey yoktu." derken gülümsüyordu. "Hoseok denen herif işini düzgün yapsaydı şu an eski hayatını yaşamaya devam ediyor olurdun."

"Hyungun bir suçu yok!" diye çıkıştım hemen. Çoktan ellerim titremeye başlamıştı. Yaptığı onca şeyden sonra suçu bir başkasına atıyor oluşu canımı sıkmıştı. Biz neredeyse ölüyorduk. "Ayrıca eski hayatımdan da memnun falan değilim. Jin hyung olabilir ama ben oraya ait değilim."

"Senin gizli kalman gerekiyordu Jimin." dedi beni duymazdan gelerek. Adımı ilk kez dudaklarından duymak garip hissettirmişti. Ya bir de oğlum deseydi? Bunu merak ettiğim için kızmıştım kendime.

"Benimle alıp veremediğin ne?" diye sordum merakla. "Ben mi istedim beni dünyaya getirmenizi? Madem bir çocuk istemiyordun uçkuruna sahip çıksaydın! Senin hatanın bedelini ben ödemek zorunda mıydım?" Aniden çıkışmama ben bile şaşırmıştım. Avuçlarım önümde duran masayı dövmekten kıpkırmızı olmuştu. Oysa bundan zerre kadar etkilenmemiş bir sakinlikte hala yüzümü izliyordu.

"Çok benziyoruz." dedi tekrar beni duymazdan gelirken.

"Ne yazık ki." diye tükürdüm. Öfkeden gözlerim kararıyordu. Sakinleşmeye çalışarak kendimi arkamdaki koltuğa bıraktım. "Arkadaşlarımı rahat bırak." dedim az öncekine tezat bir sakinlikle. Beni duyduğundan bile emin değildim. "Ne derdin varsa benimle çöz. Onları rahat bırak."

"Bunu isterdim ama onlar beni bırakmıyor." Oturduğu yerden kalkarak karşımdaki masaya yasladı kalçasını.

"Ne demek istiyorsun?" diye sordum bakışlarım yüzüne çıkarken. Onlardan birine bir şey olmuş olma ihtimali göğsümü sıkıştırıyordu.

brave | yoonminحيث تعيش القصص. اكتشف الآن