on bir

428 47 53
                                    

gelmişti, oradaydı.

ağlamaktan kızarmış gözleriyle gülümseyerek bana bakıyordu.

gülümseyerek kollarımı açtığımda koşarak kollarımın arasına girdi ve başını boynuma gömdü. huzurla derin bir nefes alıp verdim. gözlerim dolu doluydu. saçlarını öptüğümde geri çekildi. "ben yapamam... bir gidişini daha kaldıramam emir can..."

başımı iki yana sallayarak gülümsedim. "gitmeyeceğim."

"sen ciddi misin?" sorgulayarak bakıyordu bana.

yutkundum. "ciddiyim."

bir anda dudaklarımızı birleştirdiğinde burnumdan nefes vererek güldüm ve mektubumda yazdığım şeyi gerçekleştirdim. ona sımsıkı sarıldım.

başını tekrar boynuma gömdüğünde yanağımı başına koydum ve derin nefes alıp verdim. konuşmaya başladığında denizi izleyerek onu dinliyordum.

"çok şey... çok şey oldu... kendimi kaybettim sandım emir, delirdim sandım."

yüzünü avuçlarımın arasına aldım, teni yumuşacıktı. "her şey düzelecek. beraber her şeyi düzelteceğiz."

şimdiyse, evimin önündeki beton kaldırımda oturmuş yolu izliyorduk. yol sakindi, araba pek geçmiyordu ve sadece birbirimizin nefes alış-veriş seslerini duyuyorduk.

"babam kabullenmesem bile beni evlendirecekti emir can." dediğinde bakışlarım ona döndü ama onun bakışları bende değil, yoldaydı.

yutkundum.

"dediğini yapıyordu da... bir gün beni istemeye geldiler. kim oldukları hakkında hiçbir fikrim yok; bu önemli değil de zaten.

"babam çok ciddiydi. evlendirmek için ona göre her şey hazırdı. ama bu ona göreydi... ben hazır değildim, olmayacaktım da. bağırdım, çağırdım. ailemi belki orada rezil ettim ama bu umrumda olmadı. benim aklımda sen vardın iğrek. ben senden başkasıyla evlenemezdim.

"en sonunda evden kaçtım. eve dönmedim, teyzemlerde kaldım. beni bir tek o anlıyordu. eve hâlâ dönmedim. dönemedim."

gözleri bana döndüğünde dudaklarımı yaladım ve ne diyeceğimi bilememenin etkisiyle öylece yüzünü izledim. çok güçlü bir kadındı... ellerimi ensemde birleştirdim ve başımı eğdim. benim güçlü kadınım ben evlenme ihtimalini düşünürken benim için babasıyla arasını bozmuştu!

kötü bir histi. düşüncelerim resmen beni ele geçirmişti. ona nasıl böyle bir şeyi yapabileceği ihtimalini vermişim ki? şartlar nasıl olursa olsun, o benim yapmayacağımı biliyordu ve bunun verdiği güçle yapmıştı bunları.

ağır ağır başımı kaldırırken gülümseyen gözleriyle karşılaştım. dudakları değil, gözleri gülümsüyordu bana.

"iğrek, pişmanlığı bırak ve gel, beni sar. üşüdüm ve beni ancak sen ısıtabilirsin."

hafif gülümseyerek - yine de şu pişmanlık gitmiyordu, bu nasıl geçer hiçbir fikrim yok - oturduğum yerde yanına doğru yaklaştım ve omzundan çekerek başını göğsüme yasladım. kollarını ellerimle okşarken "şimdi nasıl?" diye sordum. derin nefes alıp verdi. "huzurlu."

gözlerimi kapattım ve gülümsedim. sonra aklıma gelen şeyle aniden "kalk," dedim. kaşlarını çatıp bana baktı. "neden ki?"

"sürpriz," dedim ve yüzümde geçemeyen sırıtışla onu kaldırdım. çatık kaşlarıyla hâlâ yüzümü inceliyordu. aldırmadım ve elini tutup hemen arkamızda duran evimin kapısını açtım ve beraber içeri girdik.

odama girdiğimizde çalışma masasının üstünde dağınık bir halde duran kâğıtlara bakarken gülümsemem arttı. sıla "onlar ne?" diye sorduğunda onu sandalyeye oturttum ve üst kısmında büyük harflerle kaptan yazan kâğıdı bulup ona verdim.

masanın kenarında duran gitarı alıp yatağa oturduğumda "sözleri yazarken kafamda beliren melodiyle söyleyeceğim sana bunu. nasıl olduğu hakkında hiçbir fikrim yok." dedim. gözlerine baktığımda şok ifadesiyle dolu bir gülümseme vardı yüzünde. gülümsedim ve gitarı çalarak söylemeye başladım.

"bıraktım, bıraktım valla
senin yolun bayırlı
dikenli teller aşsam
araziler mayınlı

öptü beni üstünkörü
ayıp olmasın diye
toparladı eşyalarını
izi kalmasın diye
bi' sigara yaktım
bütün şehir yansın diye
yandı...

ben düşerim, kalkarım da
eyvallahım yok yine
sana darılmadım
takılma böyle küçük şeylere
yandım, söndüm
kendi kendime...

bütün hatalarımı kayıklara bırakmışım
bi' kaptan gibi kalmışım
içerdeyim, dokunmayın

bi' araba heriften fena dayak yemiş gibi
yani seni sevmiş gibi
bi' haldeyim dokunmayın

dağıttım, dağıttım
etten kemikten bir ayıptım
kederli dalgalarda
şiirlerim kayıktır"

beni uğurlaWhere stories live. Discover now