1.Tenin almış beyazlığını aydan,

477 32 8
                                    

Koliyi yere bıraktın ve soluklanmak için yere oturdun. Sırtın soğuk ince raf demirlerine denk gelse de bir süre başını da arkaya attın.

Burada olmak çok yorucu olsa da, böyle ünlü bir markanın şarap depolarından birisinde olmak seni mutlu ediyordu. Akşama kadar işlenmiş üzümlerin mayhoş kokusunda mayışarak bir nevi sarhoşluğa yakın bir hâlde eve gitmek iyi geliyordu.

Gerçek yanlarına bakılacak olursa; kazandığın para da azımsanacak gibi değildi.

İşletme bölümünden mezun oluşum torpilin olmadığından hiçbir işe yaramamıştı. Henüz yirmi iki yaşındaydın ve mezun olduğun ilk yıl maalesef mesleğin dışında bir işte çalışmak zorunda kalmıştın. Annene ve kendine bakman için bu gerekliydi, biliyordun.

Ayağa kalktın ve koliyi de yerden kaldırarak kırmızı şarapların olduğu raflardan, yirmi iki numaralı olana yerleştirdin.

Kayık yaka, siyah uzun kollu kazağın köprücük kemiklerini, omzunu tamamen açıkta bıraktığından ürperdiğini hissedince kullanmaktan hoşlanmasan da önlüğüne yöneldin. Normalde buradaki çalışanlara özel bir lakos ve önlük giyiliyordu ama sabah yakın arkadaşın Azura'nın parlattığı şarap şişesiyle tamamen batmıştı.

Önlük giymek bazen işe yarayabilirdi.

Başını sağa sola sallayıp önlüğü üzerine geçirmek için adımlarını arkaya doğru yönlendirdin.

Arka kısımdan sesler geliyordu ama aldırış etmedin. Burası büyük bir yerdi ve çok fazla çalışan vardı. Siyah kotunun cebinden telefonu çıkarıp saati kontrol ettin ve birazdan sayım yapman gerektiğini düşündün.

Telefonu cebine gönderdin ve kapıyı araladın. Tok bir erkek sesi arada bir "hmm"layarak telefonla görüşüyor olmalıydı. Dolapların olduğu bölüme gittin ve kendi dolabının yanına yürüdün.

İki yüz numaralı dolap.

Ayakkabı seslerinin zeminde bıraktığı yankıyı göz ardı ederek dolabın kapağını açtın. Sesler yakınlaşsa da umursamamaya çalışarak önlüğe elini uzattın. Burnuna nüfus eden koku buradaki şaraplardan daha fazla başını döndürmüştü. Ensende hissettiğin anlık nefesle gözlerini kırpıştırdın ve gözlerini kırpıştırarak elindeki önlükle oraya döndün.

Şaka yapmak için yine Yixing'in geldiğini sanmıştın ama karşındaki kişi bambaşkaydı.

Sol kaşındaki çentikten tut da, dolgun dudaklarına kadar harika bir adam vardı karşında. Yanakları çenesine üçgen biçimde iniyordu, gözleri çekik olmasına rağmen seninkilere benziyordu. Bir melez olabilir miydi?

Elmacık kemiklerine bakıp yutkundun.

Gözleri kazağının sol  üst kısmına iliştirdiğin isim kartına takıldı. Kaşları çatıldı ve bu yabancı isme bir süre baktı. Gözlerini senin gözlerine çıkardığında başka yere bakmamak için kendini zorladın.

"Koreli değil misin? " sorduğu soruyla beraber irkilmiş gibiydin. Sesini arıyor ama bulmakta güçlük çekiyordun.

"B-ben Türk'üm" başını ağır ağır salladı ve yorulduğu için refleks olarak bir kolunu arkandaki dolaba yasladı. Gözlerin bir an başının yanındaki kola kaydı.

Yakınlığınız, nefesini tıkayacak türdeydi.

"Görünüşünden anlamalıydım. Epey farklı duruyorsun" söylediklerinden ne gibi bir anlam çıkartmalıydın, kavrayamasan da onaylar gibi mırıldandın. "Çalışmak için kıyafetler ürettiğimizi sanıyordum" özel alanını ihlal eden bu adam şimdi de sakin sesiyle, üzerindeki kazağa doğru bakan arsız gözleriyle seni süzüyordu.

Dışarıdan gelen birkaç ses bu odanın içine çok az ulaşıyordu. Kesik nefeslerin, onun sesi dışında ses olmaması kalbinden ılık bir şeylerin karnına kadar yol çizmesine neden olmuştu.

"Sabah şarap dökülmüştü de" başını eğdin ve dolgun, etli dudaklarını alt dudağınla çiğnedin. Başını tekrar kaldırırken yutkunduğunu görmüştün.

Geri çekilince, dolaba yapıştığını ve parmakların arasındaki önlüğü sıktığını farkettin. Bir salıncakta son hızla sallanırken sanki aniden durmuş gibi kendi vücudunun kontrolünü ele almaya çalışıyordun.

"Kendine iyi bak Freya" arkasını dönüp giderken, siyah giyinimli adamın arkasından bakakalmıştın.

Afişlerdeki yüzü aklına yeni yeni düşerken olduğun yerde donakalmıştın.

Sabah üzerine dökülen, Freya koleksiyonundan şarabı hatırlayınca gözlerin şaşkınlıkla açıldı.

*

"Azura, lütfen lütfen lütfen" gözlerini kırpıştarak ona tatlı olduğunu umduğun şekilde baktın.

"Yah! Ben nereden bulayım numarayı? Ben de senin gibi burada koli taşıyorum" koluna asıldın ve elindeki kutuyu alıp yere bıraktın.

"Şu senden hoşlanan çocuk; neydi adı? Imm... Hah, Sehun! O asistanı değil miydi? Ondan yardım istersin" dudaklarını büzdün. Azura bu bakışlarına dayanamayacağını anlayıp başını sağa-sola salladı ve gözlerini devirdi.

"O çocuğa gıcık oluyorum ama senin için bir şeyler yapabilirim" mutlulukla el çırptın ve ona sarılıp, kendi bölgene geçtin.

Büyük patronla aranda bir şeyler olmasına imkan yoktu ama o olayın üzerinden geçen on altı güne rağmen aynı şeyler kafanda tekrarlanıp duruyordu.

En azından ona anonim olarak bir şeyler yazabilir ve gülümseyebilirdin. En fazla ne olabilirdi ki?

Akşam eve geçtiğinde Azura sana mesaj olarak numarayı gönderdiğinde bir süre gözlerin dolu dolu ekrana bakmıştın. Aniden odana geçtim ve pencereye bakan koltuğa oturdun.

Profil resmini kaldırıp, ismini de sildin ve numarayı kaydedip mesaj attın.

🍾

Selam karamellerim. 💁🏻‍♀️

Umarım beğenirsiniz yorumlarınızı bekliyorum. Yanlışlarımı belirtin lütfeeeğğn.

SOĞUK.||Wu Yifan OCWhere stories live. Discover now