(1.0)- Bir'in gerçek başlangıcı

Começar do início
                                    

Kafeyi açtığımda, Toprak derhal ilk geldiği günden beri oturduğu masaya geçti. Fatih Bey de dahil olmak üzere hepimiz buna alışmıştık. Gittikçe müşterileri seyrekleşen bu kafe, Toprak için güzel bir mekan olmuştu. Ahşap sandalyeye oturduğunda küçük mutfağa girip çay demledim ve bardağını önüne koydum.

Fatih Bey de bu sırada içeri girmişti. Toprak'a göz ucuyla bakarak bana selam verdi ve boş bir masaya geçip oturdu o da. Son zamanlarda oldukça düşünceliydi. Bir sıkıntısı olduğunu bilsek de ne Esra ne de ben sormamıştık bunu ona. Neticede onun sadece elemanlarıydık, bize dertlerini açacak kadar güvenmesini ondan bekleyemezdik. Bunu Toprak da fark etmişti ve çayını tazelediğim esnada bana bugün patronumun keyifsiz olduğunu söylemişti. İç çekerek bilmediğimi belirttim ve işimin başına döndüm. Esra bugün öğlene kadar izinliydi. Ben her zamanki saatte çıktığımda o mesaiye başlayacaktı bu defa.

Dalgınca içeri gelen bir müşteriye sipariş ettiği kahveyi götürdüm. Orta yaşlardaki kadın teşekkür ederek kahvesinden bir yudum aldığında gözlerim kafenin kapalı kapısına kaydı. Ayaz, bugün kendini daha fazla belli ediyordu. Şubat ayının ortalarındaydık ve gökyüzüne bakan biri bu fırtınanın hiç geçmeyeceğini söylerdi ama öyle değildi. Hayatta da, mevsimlerde de hiç geçmeyecek bir şey yoktu. Her şey, zamanla geçiyordu. Kış da yerini bahara verecekti, bahçelerde çiçekler açacak ve insanların içinde yeni umut tomurcukları yeşerecekti.

Toprak üçüncü bardağını da içtikten sonra bana el sallayarak kafeden ayrıldı. Ben de birkaç saat sonra işimi Esra'ya teslim etmiş, iyice tenhalaşan kafeden kendimi atmıştım. Dışarı çıktığımda Toprak'ı merdivenlerin üstünde otururken bulmuştum. Böyle yerlerde oturmayı seviyordu ve Defne teyze ne kadar onun hasta olacağı konusunda diretse de Toprak bu huyundan vazgeçmiyordu. Boynundaki kameraya bakarken beni gördüğünde ayağa kalktı. Okul olmadığı için bara gidene kadar birlikte takılacaktık. Bardaki mesaim saat on birde başlıyordu ve yaklaşık sekiz saat boşluğumuz vardı. Okullar tatil olduğundan beri kafeden ayrılma saatimi bir saat geciktirmiştim. Dersler başlar başlamaz eski düzenime dönecek olsam da en azından kendime daha çok vakit ayırabiliyordum şimdilik.

Toprak ile selamlaşıp yürümeye başladığımızda "Müge ve ikizler, teyzelerine gidecekmiş bugün." dedi. "Teyzelerinin evi birkaç sokak ötede bu arada. Eymen de müzik grubuyla prova yapacakmış. Anlayacağın biz bize kaldık."

"Ne yapalım," diye ona takıldım. "Birkaç saat birbirimize katlanacağız artık."

Toprak güldü. Önce evlerine uğradık. Defne teyzenin bizim için hazırladığı iştah açıcı yemekleri yedikten sonra Toprak beni odasına götürdü. Yatağının yanındaki çekmeceden bir albüm çıkarıp yatağa oturduğunda yanındaki boşluğa vurarak yanına oturmamı istedi. Dediğini yaptım. Yan yana oturduğumuzda bağdaş kurarak "Dün annem bu albümü verdi," dedi. "Çocukluk fotoğraflarımız var içinde. Bakmak istersin diye düşündüm." Albümü açtı. İlk sayfaya baktığımda gördüğüm iki çocuğu hemen tanımıştım. Bunlar Savaş ve Barış'tı. Yan yana durmuş, kameraya bakarak gülmüşlerdi. Şimdiki hallerine benziyorlardı aslında. Boyları biraz daha uzamasa hiçbir fark olmadığına yemin edebilirdim neredeyse. Diğer sayfayı açtı. Burada da bir bebek vardı. Üstündeki pembe giysileri gördüğümde güldüm. Bu Müge olmalıydı. Toprak da güldü. Müge pembe rengini çok seviyordu ve odası da bu renkle doluydu zaten. Bu huyunun çocukluktan beri var olduğunu bilmek de komik gelmişti. Diğer sayfada, Eymen vardı. Gözlerini büyütüp dilini çıkararak kameraya bakmış ve oldukça tatlı bir poz vermişti. Toprak "Bu fotoğrafı çektiğimizde yedi yaşındaydık," dedi. "Kamerayı babamla birlikte ben tuttuğum için dil çıkarmıştı." Diğer fotoğrafı açtı. Burada da bir erkek çocuğu vardı. Masmavi gözleri, sarı saçları ve şirin gülümsemesiyle onun Toprak olduğunu anlamam sadece birkaç saniyemi aldı.

İkinci TekilOnde histórias criam vida. Descubra agora