(3.6)- Üçün hayalleri ve tebessümü

1.2K 119 13
                                    

Yıldızlara bakıp ayı en içten duygularınla dilersen, Tanrı sana güneşi sunar.

*

^ Halil Sezai - Üşürken

*

Bir objenin değerini onu algılayan subje belirler.

Okuduğum bölüm, bana bunu öğretmişti. Aslında bu da felsefeyle ilgilenen kesimlerden birinin düşüncesinden ibaretti ama ben de kendimi oldum olası bu söze yakın hissetmiştim. Gerçekten de öyleydi. Bir çiçeği güzel yapan bizim ona bakış açımızdı. Çiçeklere aşık olan biri için bir çiçek bahçesi yapmak ona dünyanın en güzel mükafatıydı. Ancak çiçeklerden nefret eden birini o bahçeye koymak ona yalnızca ceza gibi gelirdi.

Ben Toprak'a çok güzel bakıyordum. O benim için yaratıcının tüm acılarıma karşılık verdiği armağanıydı. Hayatıma bir mucize gibi dokunmuştu. Beni bana kavuşturmuş, kalbimi avuçlarının arasına almıştı. Fakat Toprak öyle biriydi ki avuçlarında tuttuğu kalbimi incitmemek için her zaman dikkatli olmaya çalışırdı. O bu kadar iyiyken ona aşık olmamak da benin imkansızlaşmıştı haliyle.

Günlerden pazardı. Ocak ayının soğuğu her zamanki gibi bizi üşütüyordu. Biz altı kişi dışarıdaydık. Sabah erkenden kalkıp huzurevine uğramıştık. Mehmet dede beni özlediğini belli etmişti. Ege'nin gelişinden sonra o da diğer arkadaşlarıyla zaman geçiriyordu. Toprak bu huyunun değişmediğini söylerdi her mesaj attığında. Bugün de onu görerek başlamak istemiştim güne. Biraz fırça yesem de işin sonunda ona sımsıkı sarılmış ve gönlünü kazanmıştım. Sonra diğerleriyle dışarda bir şeyler yemiştik. Hava karanlıktı. Bugünlük herkesin tatil günü olduğu için özgürce zaman geçirebiliyorduk. Altımızın da saçlarını örten Defne annenin eseri bereleri ve ellerimizi ısıtan eldivenleri vardı. Müge ile ne zaman aldığımızı hatırlamadığım ortak bir kazak giymiştik. Bir an önce yine işe başlamayı düşünüyordum aslında fakat Defne anne buna gerek olmadığını söylemişti. Yine de ben iş bulur bulmaz bir yere başlayacağıma emindim. Bu yıl biraz iş sıkıntısı olduğu için zor olda da imkansız değildi. Buna inanıyordum.

Oturduğumuz mekanda hafif ritimli bir şarkı çalarken dirseklerimi masaya yaslamış, olup biteni izliyordum. Yan masada bir çift vardı ve birbirlerine oldukça sevgi dolu bakıyordu. Çaprazımda üç kadın oturmuş sohbet ediyordu. Her şey olması gerektiği gibiydi. Dışarıda da büyükçe bir kalabalık vardı. Kış olması ya da soğuk insanlara dolaşmaları için engel olmuyordu. Cam kenarında oturduğumuz için cama vuran yağmur damlalarını görebiliyordum. Tam karşımda Toprak vardı ve aslında cama bakıyor görünsem de izlediğim oydu. Yüzümde bir gülümseme ile onun çayını içişini izlerken onunla kendime güzel bir gelecek hayal ettim ilk defa özgürce.

Evlenmiştik mesela. Bir kızımız olmuştu. Toprak ona tüm sevgisini veriyordu. Bana her bakışında hala aynı mutluluk oluyordu gözlerinde. Müge ve Eymen de evlenmişti hatta. Herkes mutluydu. Ege yanımdaydı, bizimle uğraşıp duruyor, hayatıma kendi rengini katıyordu.

"Nereye daldın?" Toprak bu soruyu sorduğunda gülümsedim.

"Düşünüyordum."

Sordu. "Neyi?"

Aklıma geçen geceki olay geldiğinde munzurca "Seni." dedim. O da güldü.

"Laflarımı bana mı satıyorsun?"

Birbirimize bakarken "Biraz öyle oluyor sanırım." dedim. Göz ucuyla sohbete dalmış arkadaşlarımıza baktım. "Bu yağmurda ıslanmak vardı, Toprak. Hastalanmak pahasına özgürce kollarımızı açıp uçmak..."

"Çok mu istiyorsun?" Sorusu beni şaşırttı.

"Elbette."

Dudaklarını birbirine bastırdı. Bir süre sonra diğerlerine döndü. "Yağmurda ıslanalım mı?" diye sordu diğerlerine. Ben bu teklifine şaşırken Müge dünden razı bir şekilde kalkmıştı. Kimse itiraz etmedi.

İkinci TekilDove le storie prendono vita. Scoprilo ora