on; tuttum, hissettim ve ezberledim

Start from the beginning
                                    

flowermochi: tüh ya

jeonflower: öğlende

evimin yakınındaki parka gelirsen

verebilirim

flowermochi: jeongguk...

jeonflower: seni görmeyeceğim

bir fular bağlayabilirsin gözlerime

anlaştık mı

üstelik sen bağlayana kadar bakmayacağım

çiçeklerim üzerine yemin ediyorum ki

bakmayacağım

flowermochi: araya çiçeklerini dahil ettin, jeongguk

konu ciddileşti!!!

sana güveniyorum

parkta görüşürüz?

jeonflower: görüşelim :)

**

Kısa parmaklarıma bakadurdum birkaç dakika. Yolun kenarında, arkası dönük bir şekilde banka oturan Jeongguk'un varlığı bile, benim burada olduğumu bilmediği halde ellerimi tir tir titretecek kadar heyecan sularında yüzmemi sağlıyordu, kalbim gümbürtüye kurban gidecekti az kalsın! Gözlerimi kapatsam onun beni göreceğini sandığım bir hayale inandığımdan pür dikkat ensesine uzanan saçlarının uçuşmasını, dirseğini oturduğu banka yaslamasını ve çehresini göğe kaldırmasını izliyordum. Her bir detayda karnım gıdıklanıyordu sanki. Bir telaş cümbüşü gövdemi çepçevre sarıyor, ona dokunabilmek umuduyla parmak uçlarımda bir karıncalanma hissi oluşuveriyordu.

Adımlarım ona doğru ilerlerken, geldiğimi haber vermek maksadıyla buradayım, yazmıştım. Jeongguk, tam arkandayım. Telefonunun zil sesi kulağıma dolduğunda adımlarım duraksadı, süratli hareketlerle cebindeki telefonu çıkarmış, uzun parmaklarıyla yazmaya başlamıştı. Heyecanlı, diye mırıldandım kendi kendime. Heyecanlı, benim gibi.

Benim telefonumdan yankılanan ses onu izleme keyfimden beni ayırıp bakışlarımın mesajlar kısmına gitmesini sağlarken, Tam arkamdasın, mesajını okumuştum. Hoş geldin.

Bileğime sarılı fuları titrek ellerle çözmeye uğraşırken ona doğru attığım adımlar hızlandı, arkasında duruverdim. Ellerim arasına sıkıştırdığım fuların iki ucundan tutup gözlerine bağlamadan önce, yüzüne gizli saklı bakmaya çalıştığımda, gözlerini sımsıkı kapattığını, dudaklarının bir tebessümle donatıldığını, tenini kaplamış olan ona has kokunun etrafımızda dolandığına şahit oldum. Yıldız düşmüştü öğlen vaktinde yeryüzüne, tam da önümde, yarattığı ışıltıdan bihaber, benden öte, benden ziyade.

Gözlerini kapattığım fuların uçlarını saçlarının arkasından bağlarken, parmaklarıma değen saçlarını daha çok hissedebilmek uğruna oyalandım bir süre. Telleri rüzgardan uçuşurken eş zamanlı olarak parmaklarıma örtündü, güzelliği bir tanrıçadan halliceydi ve şimdi tam karşımda, her şeyi, hayatımdaki her anlamı elinde tutarmış gibi bekliyordu. Dahası, beni bekliyordu.

Bankın boş olan kısmına oturduğumda, varlığımı hissedip bana doğru döndü ve etrafı keşfeden bir çocuk edası takınarak ellerini yukarı kaldırdı, parmak uçlarını bile isteye yanaklarıma değdirdiğinde, bedeni bedenime daha çok yakınlaştı ve ardından avuçlarını yüzümün her yanına sardı. Kor gibi yanıyordu sanki avuç içleri ve o kor avuçlardan yüzüme, yüzümden yüreğime derin bir iz iniyordu. Yüzümü elleri arasından kaydırıp dudaklarımı avuç içinin en derinine değdirirken, istemsizce ikimizi de bir titreme sarmış, onu saran titreme dudaklarına kondurduğu bir tanecik gülümsemeyle dinmişti. Bense dudaklarımın tenindeki ilk keşfettiği yerin avuç içleri oluşunu sindirmeyi bir türlü başaramıyordum.

Avuçları yavaşça sardığı yüzümden düşerken, parmak uçlarını önce çene çizgimde, ardından yukarıya doğru yavaşça sürterek dudağımda hissettim. Anlamaya, ezberlemeye çalışır gibi bir hâli vardı ve ben, parmak uçlarını da öpmemek için öyle büyük bir gayret gösteriyordum ki, dudaklarımın hatrı kalbimi dağlıyordu.

Sus çizgimden burnumun ucuna kadar çıktı parmakları, ardından göz altlarıma doğru yavaşça indi ve orada biraz oyalandı. Biçare, dağılmış ve tarumar bir halde kıvranıp durdum ellerinde. Ne yaptığını anlatmak istedim ona, Jeongguk, diye fısıldadım içten içe. Parmaklarının dokunduğu yer yüzümü değil, kalbimi yakıyor.

"Ezberledim" Dedi sesi bile gün yüzü gibi gülümserken. "Nereye gidersen git ezbere bulacağım artık seni."

Duraksadım, ani bir dürtüyle dudaklarım arasından ufacık bir sesle "Jeongguk" çıktı. Onunla konuştuğum ilk seferdi sanki, tüm kelimeler birden o oluverdi. O dakikadan sonra kurduğum her cümlede Jeongguk'u konuştum.

Ona seslenmemle birkaç saniye bekledi, ardından bana ait olan yüzüğü cebinden çıkardı, parmakları parmaklarıma tutundu ve ellerimizi birden birleştiriverdi. "Tuttum" Gülümsedi. Öleyazdım.

Tutundum.

Parmağı elimi üzerini ufacık dokunuşlarla okşarken, yüzük parmağımı parmakları arasına nazikçe aldı ve diğer elinde tuttuğu yüzüğü uyuşuk bir tavırla, ne yaptığını dakikalarca izlememi ister gibi hoş bir sadelikle parmağıma taktı. Parmağı saran çiçekli yüzüğü ileri doğru itti ve ardından parmak uçları yüzüğün geçtiği her yerde usulca gezindi. Her hareketi alışılmış bir sevgi sıcaklığına benzedi, boğum boğum tıkadı soluklarımı, soluksuz kaldım.

Ona dokunmak için sızlanan dudaklarımın deliliğini yok sayamadım. Ona doğru uzanan dudaklarımı yanağında bir süs gibi duran yara izine bastırdım ve burnum yanağına sürtünüp derince solurken yanağınının kadifeliğinde oyalandım. Tenine sinen ferah koku tüm bedenime zehir gibi aniden yayıldı, hem öldürdü hem panzehirim oldu. Sayamadığım kadar çok öptüm sanki onu, zaman durdu, ben durdum.

"Hissettim." Diye mırıldandı hülya dolu sesle.

Ben Jeongguk'u çok güzel öptüm.

**

hepinizi çok öpüyorum. umarım keyifler yerindedir :)

 umarım keyifler yerindedir :)

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
çiçeklere bürünmüş jeon jeongguk ✓Where stories live. Discover now