'Selam prenses.' iki saat önce mesaj atmıştı.

'Selam.' demiştim sadece. Onu sevmediğimi nasıl anlayamıyordu bilmiyorum.

Cevap gecikmemişti.

'İki saattir neredeydin?'

'Ders çalışıyordum.' dedim yalan söyleyerek. Şu an onu ve benden çok attığı tribini çekemezdim.

'Ha, tamam hayatım. Yarın antremanım var. Yatmam lazım. Seni seviyorum.'

'Tamam iyi geceler.' dedim. Belki çok soğuk davranıyordum şu an. Ama cidden ağlayarak sevgi sözcükleri söylenemiyordu.

Birden kapı açılıp annem içeri girdi. Gözleri ağlamaktan şişmişti.

"Kızım. İyi misin?" Hah. Saçma soruya bak.

"Evet anne. Süperim. Hatta bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum." dedim alaylı bir şekilde.

"Bak kızım. Geçecek cidden. Babanla barıştık. Bir daha böy-"

"Hah! Ciddi misin sen? Bu kaçıncı barışmanız oldu farkında mısınız!?" dedim bağırarak.

Anlarmış gibi gözlerini yumdu.

"Sakinleşip tekrar konuşacağız. Merak etme. Babanda sana öyle demek istemedi biliyorsun."

"Anne. Artık saçmalamayı kes! Sizin yalanlarınıza kanmayacak kadar büyüdüm! Belki yaşımı bile umursamayıp hatırlayamayabilirsin. 18 yaşındayım." sesim artık bağırtıdan yavaşça fısıltıya dönüyordu. Gözlerim yanıyordu. Bağırmaktan da boğazım.

"Kızım sen ne diyorsun öyle? Seni umursamadığımızı nasıl düşünebilirsin?"

Sakinleşmek için gözlerimi yumup derin bir nefes aldım.

"Anne. Cidden daha fazla tartışmak istemiyorum. Lütfen sadece git."

"Kızı-."

"Sadece git!" diye bağırmıştım en son. Anlayışla başını sallayıp gitti.

Bıkmıştım. Cidden. Yatağımda doğrulup çıkarmış olduğum kulaklığımı geri taktım. Şarkıyı değiştirmiştim zaten.

Azdı yine deli gönül,

Üzerine geliyorum.

Geçti yine boş ömür,

Haberin yok, ben ölüyorum.

Haberin yok, ben ölüyorum.

Dermanım yok, ben ölüyorum.

Sen gelirken, ben gidiyorum.

Dermanım yok, ben ölüyorum.

Şarkının sözlerine kendimi kaptırmıştım. Bir anlık cesaretler hemen yatağımdan kalkıp çalışma masasına yöneldim. Ve makası elime aldım. Bileğime bakarken o damarı gördüm. Şimdi oraya bir çizik atacaktım ve her şey bitecekti. Geride üzülen kim kalırdı ki zaten? Belki de sevinirlerdi. Zaten ne diye yaşıyordum ki bu hayatta? Bileğime ve ellerime baktım. Önceden ne kadar severdim ellerimi, tırnaklarımı. Her hafta kuaföre gider, bakım yaptırırdım. Herkes özenirdi, yumuşacık ellerime. Gerçi hala öyleler ama artık bir önemi yok. Önceden herkesin beğenip, imrendiği bu eller, şimdi bir mutlu son yaratıyor. Kendi mutlu sonunu. Makası iyice yakınlaştırdım ve damarımın üstüne getirdim. Tam cesaret gelip aniden keseceğim anda telefonum titremeye başladı. Nereden gelir böyle şeyler bilmiyorum. Lanet olsun. Mesaja baktığımda;

'Yapma.' yazıyordu. Kimdi bu? Benden ne istiyordu? Onu umursamayarak tekrardan makası damarıma getirdiğimde yine titredi telefonum.

'Sana yapma dedim!' Bu kimdi şimdi? Daha da önemlisi beni nereden izliyordu? Ve neden izliyordu?

'Kimsin sen? Seni dinleyecek değilim!'

Bu sefer hiç takmadan işimi bitirecektim. Bu arada hala çalan şarkıya kulak verdim. Model çalıyordu bu sefer.

Gülmüyor yüzün, böyle değildin

Başın öne düşmüş, kime eğildin?

Hangi savaşta, kime yenildin?

Sen ki neler gördün, nelere direndin.

Saçların yanmış, ateş mi içtin?

Yüzün rengin solmuş, zehir mi içtin?

Taşları günahtan yollar mı geçtin?

Belki de böyle olmayı sen seçtin.

Levla gözünde yaşlarla vazgeçti

Levla gözünde yaşlarla vazgeçti

Levla sil yaşını, bunlar da geçti.

Gülümse biraz bahar geldi.

Yine damarıma makası götürdüğümde telefonun titreme sesini bırakıp şarkıya odaklanmılşım. Ama şarkıya odaklandıkça yapamıyordum.

"Sen ki neler gördün, nelere direndin." Bir yanım gerçekten böyle düşünse de diğer yanım;

"Artık yeter direndiğin!" diyerek beyaz bayrağı gösteriyordu. Makası elimden direk bıraktım ve yatağıma geçtim. Daha sonra gelen mesajları okudum. İki tane mesaj gelmişti.

'Ufaklık, senin ölmene asla izin vermem anlıyor musun?'

Sadece güldüm. Bu kadar değerli miydim biri için? Hemen ikinci mesaja baktım.

'Yapamayacağını biliyordum, seni senden daha iyi tanıyorum.' Kaşlarımı kaldırdım. Bu kadarı fazla değil miydi? Hemen mesaj attım.

'Sen beni tanımıyorsun. Ben bile kendimi bilemezken, sen beni nasıl tanıyorsun? Eğer okuldan biriysen emin ol hiçbir şey bildiğin yok.' Çok mu ileri gittim bilmiyorum ama cevabı gayet açıktı. Beni tanımıyordu.

'5 yaşından bu yana neler yaşadığını, pilavı çok sevip iki çocuğun olmasını istediğin için iki tane pirinç bıraktığına dair her şeyi biliyorum, ufaklık. Beni bu kadar hafife alma.'

-Ece ve Hena.

Blackened|SimsiyahDonde viven las historias. Descúbrelo ahora