CÜNEYT

28K 1K 227
                                    

Kitabı okumaya başladığınız tarihi buraya yazarsanız mutlu olurum...

*******

Hayat gerçekten de siz hayaller kurarken başınıza gelen olaylar mıdır? Belkide önümüze çıkan tesadüfler karşısında yaptığımız seçimlerin sadece birer sonucudur.

Peki cesaret nedir?

Elinde bıçak olan bir adamı durdurmak?

Dibi görünmeyen bir kanyona ince bir ipe bağlanarak, kaderini her işi yarım ve özensiz yapan insanoğlunun elinden çıkmış bir ipe bağlamak?

Elbet bunlar fevkalade işlerdir, bunları her yürek kaldıramaz ama cesur olmak bundan çok daha fazlasıdır! İrade ister mesela, karşı koyma gücü ister.

Kapıdan dışarı Adım atmak kolay bir iş değildir; Geri dönülmez bir yolu sonunda ne olursa olsun, yürüme iradesi vardır. Hele ki yolun sonu geçmişten kaçmak söyle dursun, o zehir zemberek günlere sarılmaksa, yaşanmışlıklara örtü örtmek yerine her gün onların tozunu almaktan geçiyorsa işte bu cesur insanların yapacağı bir iştir.

Cüneyt, kurduğu cılız hayallerden İbaret olan hayatının normal insanların yaşadığı gibi geçecek olan son günlerini yaşıyordu. Bu güne kadar sadece hayal kurmuş başına hayatını değiştirecek ehemmiyeti olan bir olay gelmemişti. Arzularının yönlendirmeleriyle hayatını sürdürürken hiç bir zaman tutkularına gem vurmadı, vurmayı dahi düşünmedi. Cesaret onun için aptal insanlarda bulunan, insanın başına manasız işler açacak bir duyguydu. Cüneyt ağustos böceğinden fazlası değildi, zaten olmayı da hiç bir zaman istemedi fakat en başta da dediğim gibi hayat siz planlar yapıp, hayaller kurarken başınıza gelen olayların bir sonucu.

**************

Perdenin aralığından içeriye sızan güneş ışıkları esmer lekesiz tenini okşuyordu. Üzerinde kıyafet yoktu, beyaz çarşaf geçmişinin kirini pasını gizlemeye çalışırcasına diz kapaklarından göbeğine kadar örtülmüştü. Sakal bırakmayı hiç sevmemiş, ay gibi parlak yüzüne gölge düşürdüğünü düşünürdü. Gözlerini araladı, boş bakışları odaya sarılıp sonrasında kaybolurken, nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Oldukça geniş sayılabilecek yatak odasını incelemeye koyuldu, neredeyse bütün eşyalar ceviz oyması, oldukça sade olmasına rağmen zarif bir hava katmıştı, lüks bir evde olduğu aşikardı. Başını pencereye çevirdiğinde gördüğü orman manzarası ona şehirden uzakta olduğunu hatırlattı. Bir süre ormanın manzarasına bakmaktan kendini alamadı, yeşilin koyu tonları zümrüt taşını kıskandıracak denklikte karşısında dururken, mavi gök yüzünü yaran güneş manzarayı muazzam derecede güzelleştiriyordu.

Yanında yatan kadına bakmadan hızlıca ayağa kalktı. Kor alevlere yenik düştükleri gecenin delili olan kıyafetler parke zemine fırlatılmış etrafa bir yapbozun parçaları gibi dağılmıştı. Pantolonunu giyerken yatakta yatan kadına döndü, bedeninin aşağısı beyaz ince örtüyle gizlenmiş bir hazineyi anımsatıyor, beyaz tenini kestane rengi saçlar bir çiçeği sarmalayan yapraklar gibi süslüyordu. Kadının iri göğüsleri duraksamasına neden oldu, kalp atışları hızlanmış, bir an için gecenin ateşi yüreğini çevrelemişti, geçirdiği tutku dolu gece zihninden etrafa dökülmeye başladı. Etrafa savrulan ihtirastan kendini sıyırdığında yeniden kendini selamlayan yeni güne doğdu.

Uyku hali her insanı olduğundan daha masum gösterirdi elbet, fakat bu kadına uyku diğer herkesten daha çok yakışmıştı, yüzü karanlığa doğan güneş gibi parlıyordu, yanağında duran küçük ben ise güneşten kopup evrene yol alan bir yıldız olmalıydı. Yerde duran tişörtü almak için sağına döndüğünde boy aynasında ki yansımasına baka kaldı. Oldukça hızlı akan zaman onu yirmili yaşların sonlarına kadar acı tatlı hatıralarla getirmişti, lakin saçında olması gereken aklar yüreğine serpilmiş, çocukluğunun acı çığlıkları yüzünde olması gereken kırışmaları zihnine ekmiş olmalıydı, zira yükü bu denli büyük ölçüde gam olan bir insanın daha yirmisine ilk adım attığı günlerde saçına ak, yüzüne kırışıklık değmeliydi.

Magnum Opus +18Where stories live. Discover now