20. Bölüm

4.1K 366 120
                                    

Bir ezan ile başlar sela ile bitirirsin bu hayatı..

"Çünkü bilmiyorsun gece çöktüğü zaman fecre kadar yaşar mısın...?

Nice sıhhatli kimseler vardı ki hastalıkları olmadığı halde öldüler...

Nice hastalar da vardı ki bir süre daha yaşadılar...

Nice gençler vardı ki güle-eğlene akşama ve sabaha girdiler, hâlbuki kefenleri örülmüştü de farkında değillerdi...

Nice daha ömürlerinin olduğu sanılan çocuklar vardı ki cesetleri kabrin karanlığına sokuldu...

Nice kocası için süsledikleri gelinler vardı ki düğün gecesi ruhları kabz edildi..."

{İmam Şafiî}

Diye okumuştu içine işlenen bir kaç güzel cümleyi. Sonra elini ıslak toprakta gezdirdi. Gözleri ondan bağımsız miladını ilan ediyordu dur durak bilmeden akıp gidiyor  yaşları ve iyice uzamaya başlamış olan sakallarını ıslatıyordu...
Kaç zamandır alışkın olduğu şeyi yapmış konuşmuştu eşi ile.

"Ellerini tutmaya kıyamadığım sevdam şimdi toprağını tutuyor olmak nasıl bir ızdırap bilmiyorsun. Seni tam bulmuşken kaybetmenin ne demek olduğunu bilmiyorsun. Senin yerine kıyafetlerine sarılmak ne demek bilmiyorsun. Bu özlemin bu acının ne demek olduğunu bilmiyorsun. Ahh sevgili iyiki bilmiyorsun öyle acı öyle sancılı ki." söylediklerini kimse duymuyor sanıyor döküyordu içini Yasin.

" Herkes bir olmuş kendini toparla diyor, gitti gelmeyecek diyorlar. Bunları bende biliyorum asla isyan etmiyorum,seni bana veren Allahtı ve gene alan Allahtır.
Özlemini tüm damarlarımda hissediyorum. Ben bu sevda da aşırıya mı kaçtım diye soruyorum kendime. Seni bulunca imanımda zafiyet mi gösterdim diyor bir yanım, sonra diyorum ki, İmtihanlar bizim için, imtihan olmasa zorluk olmasa nasıl kazanılır cennet?" duraksamış toprak olmuş elinin tersiyle silmişti gözlerini.

" Ahh Nesibe bugün de sen yoksun ya, yediğim yemekten bugün de tat almadım. İçtiğim su bugün de boğazımda düğümlendi akmadı aşşagıya doğru. Üzülme sen sakın sevgili, bunların imtihan oluğunu biliyorum." demişti gözündeki yaşın akmasına izin vererek, sadece acısını içine gömerek yaşamak istemiyordu, o acıyı hissetmek istiyordu zira içine bastırıp kapatsaydı acısını daha kötü olacaktı Nesibe'nin Sevdası Yasin.

Mezar taşına baktı belli bir süre. Elini adının üzerinde gezdirdi baktı öylece. Sonra irkilmesine sebep olan bir el dokundu omzuna. Döndü hemen arkasına mezarlığın bekcisi yaşı ağırmış olan amca bakıyordu Yasine.

"Yağmur başladı be oğul kalk yerden, gel kulubeme bir sıcak çay vereyim sana." demişti babacan bir tavır ile. Demedi birşey Yasin kalktı ayağa baktı bir kez daha mezarına.

"Allahım sen merhamet et ona, kabrini gülistan eyle." içinden etti duasını düştü yaşlı amcanın peşi sıra.

Yağmur yağmaya başlamıştı, anımsadı Yasin güzel bir hatırasını, Nesibe'nin Nesibe olduğunu bilmeden ilk kez yağmurlu bir günde karşılaşmıştı, kafasını kaldırıp bakmamıştı bile ona. Bu yüzündeki ıslaklık yağmur mu yoksa gözyaşı mı bilinmez. Girdi küçücük ama içi sıcak olan kulubeye, amcanın gösterdiği yere oturu verdi. Biraz sonra amca iki bardak ile geldi yanına, sonbahardı mevsim sobanın üzerinde duran çaydanlıktan çayı doldurdu verdi kafasını eğdiği için önüne düşen saçlardan yüzünü göremediği gence,kafası kaldırıp almıştı çayını Yasin. Oturdu karşısına baktı uzunca bir müddet bu yaralı gence.

"De bakalım oğul adın nedir senin?" demişti

"Yasin" dedi sadece genç. Baktı yaşlı adam Yasine genç yaşına rağmen çöküşüne baktı, gözlerindeki hüzne baktı.

Vardır Bir Hayır (Tamamlandı) Where stories live. Discover now