4. Bölüm

1.9K 128 46
                                    

Öğle arası bir türlü gelmek bilmedi. O gelmediği için boş ders de bir türlü gelmedi. Derslerde odaklanmakta zorlansam da not tutmaya özen gösterdim. Ama aklım sürekli Ashton'daydı. Bana bakışı gözümün önünden gitmiyordu.

Ayrıca Sadie gerçekten çok tuhaf davranıyordu. Ortak aldığımız derslerde ben hariç herkesle konuşmuştu. Gerçek anlamda herkesle. Hatta ona asıldığını düşündüğü Greg ile bile. Ki bence Greg ona asılmıyordu. Hem asılmak da pek hoş bir kelime değildi. Bir de Sadie aksanı eklenince kelime daha da kötü bir hal alıyordu.

Boş ders geldiğinde neredeyse koşar gibi sınıftan çıktığımı utanarak söylemek zorundayım. Çünkü inanın o ders gerçekten gelmemişti. Gözüm sürekli kolumdaki saatteydi ve akrep ile yelkovanın neredeyse durduğuna yemin edebilirdim.

Ashton gerçekten de dolabımın önündeydi. Kalbim teklerken kendime gelmek için kısa bir süre bekledim. Siyah deri ceketini eline almıştı. Açık sarı kısa kollu bir gömlek giymişti. Ve kollarında tahmin ettiğim gibi kaslar hafifçe olsa da belirgindi. Altında siyah bacaklarını saran bir pantolon vardı. Altında da siyah botları vardı. Sarı ve siyahın uyumunu bir kez daha anlamıştım.

Ayrıca saçları da dünün aksine daha kısaydı. Uzun kısımlarını önden yukarıya doğru dikey taramış, daha kısa olan yan taraflarını ise olduğu gibi bırakıp yatırmıştı. Liseye geç yazıldığı her halinden belli oluyordu.

Bakışları kapıdan benim bulunduğum koridor tarafına doğru çevrildiğinde sertçe yutkundum. Onu izlediğimi fark etmemiş olmasını umut ederek yanına doğru ilerledim.

Dolabımı açıp kitaplarımı içine yerleştirmem için yana doğru kaydı ve yüzüne hoş bir gülümseme oturttu.

"İyiliğinin detaylarını konuşmalıyız."

Tüm dikkatimi ona vererek döndüğümde gözlerini ani bir sersemlikle irileştirip bana baktı. Sadece birkaç saniye de olsa yaşadığı anlık şaşkınlığın nedenini merak ettim.

"Şey-" bocalar gibi oldu ama hemen toparladı. "Senden sadece söylediklerimin tek bir kelimesine bile karşı gelmemeni istiyorum. Çünkü hesap soracağız."

Kimden ve neyden olduğunu soramadan nazik bir hamleyle kolumu yakaladı ve koridorda, tahminimce öğrenci ofisine doğru yürütmeye başladı. Ah, sanırım şimdi anlamıştım.

O ne derse desin olanları bana da soracaklardı. Haklı olan taraf biz olmamıza rağmen çalışanlara karşı gelemezdim.

Yine de sesimi çıkarmadım. İçten içe Ashton'ın bana güvenmesini istiyordum. O onun kurduklarının aksi bir cümle kurmamamı istemişti. O zaman onun istediği gibi davranacaktım.

Ashton kolumu bırakıp tehlikeli bir sert ifadeyle ofisin kapısını açtı. Çalışanlardan iki tanesi yerinde sıçrayıp Ashton'a bakarken bir adam, Hitler bıyığı mıydı o, ayağa kalkıp bağırdı.

"Ashton Irwin yine neden buradasın?"

Ashton'ın boynundaki bir kasın seğirmesine şahit oldum. İşaret parmağını adama doğrulttu ve ona doğru yaklaştı.

"Yaptığınız aptallıkları yüzünüze vurmaya geldim."

Adamın kaşları daha da çatıldı. "Ne saçmalıyorsun sen?" dedi sinirli bir biçimde.

Ama Ashton ondan çok daha fazla sinirliydi ve ben o sinirinin aslında daha önce de onda bulunduğuna kanaat getirdim. Yoksa bir anda böyle sinirlenmesinin imkanı yoktu. Bana bu sinirini yansıtmamış olması ise beni şaşkına uğratıyordu.

Ashton, "Dün cezaya kalmadım, Olsen." dedi nefret dolu bir sesle. Adam, Olsen, şaşırmış olmalıydı çünkü sanki dünyanın düz olduğunu iddia etmişiz gibi bize bakıyordu. Ashton konuşmaya devam etti.

What She WantsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin