4- Penceredeki Adam

20.4K 1.6K 229
                                    

Dedemle yaptığımız anlaşma içimi epey rahatlatmıştı. Açıkçası aniden evden ayrılıp köye böyle bir şey için dönmek istemem ailemi biraz tedirgin etmişti. Babam benim kendi işimi yapıp sigortalı bir çalışan olmamı istiyordu. Kendisi memur olduğu için serbest çalışma fikri onu ürkütüyordu haliyle. Her ay düzenli geliri olan standart bir hayat sürüyor ve benim de böyle yaşamamı istiyordu. Aslında bir açıdan haklıydı ama denemiş lakin bir türlü kadrolu bir işe girecek puanı alamamış, son sınavda da kaza geçiren birine yardım ederken sınava geç kalma talihsizliği yaşamıştım. Aldığım puanlar kötü müydü? Hayır, neredeyse direkten döner gibi bir-iki puanla kaybetmiştim atamayı. Nasipten öte yol yok derler.

Annemse daha olgun karşılamıştı bu fikri. Bahçeyi ve bitkileri çok sevdiğimi biliyordu, belki beni anlayabiliyordu da. En azından deneyebileceğimi düşünüyordu. Türker meselesi yüzünden üzüldüğümün de farkındaydı ve sanırım ortamdan uzaklaşıp kafa dinlerim, biraz uğraşıp sıkılınca geri dönerim diye de düşünmüş olabilir beni desteklerken.

Sonuçta apar topar otobüse atlayıp gelmiştim Tokat'a ve aslında biliyordum ki ilk başta herkes bu işi yapabileceğime inanmayarak, denesin de görsün zorluğunu vazgeçer, diye yaklaşacaktı bana. Dışarıdan bakınca saçları pembe, aklı bir karış havada şımarık bir şehir kızı gibi görünüyor olabilirdim ama ben bu topraklarda büyümüş, suyundan içip toprağını ciğnemiştim, ve bazen gerçekten sinir bozucu derecede inatçı olabiliyordum. Yani bana inanmayan her bir insan için daha da inatla sarılacaktım bu işe. Ölüm kalım meselesi gibi, hayatın anlamı gibi, her şeyim buna bağlı gibi sarılacaktım...

Akşam, yemek için teyzemlere geçtik. Teyzemlerin evi normalde tek katlıydı ama Petek bir yıl önce eşinden ayrılıp dönünce eniştem çatıyı kaldırıp üst kata Petek ve Duru için iki oda ve bir banyo yaptırmış. En azından kendi yaşam alanları olması güzeldi.

Teyzem çiçek hastasıydı, şeftali bahçesinin içine yaptırdığı evin çevresi çeşit çeşit çiçekle doluydu. Bu çiçek takıntısı bizde sanırım genetik. Anneannem de teyzemden aşağı kalır değil bu konuda. Bahar teyzem nereye giderse hem kendine hem de nineme bulduğu değişik çiçeklerden getirir muhakkak. Evi bile çiçekli resimlerle süslü.

Ben doğunca anneme baskı yapıp adımı çiçek koymasını isteyen de kendisidir. Eh annemler de ismi beğenince kırmayıp koymuşlar. Ve sonuç olarak Bahar teyzem gibi çiçek hastası biri olmuş çıkmışım.

Eve girmeden bahçeye şöyle bir bakındım. Hava kararmak üzere olduğu için pek bir şey göremedim ama olsun. Girişte küçük bir hol vardı, vestiyere paltoları asıp oturma odasıyla iç içe olan mutfağa girdik. İçeri girince de soğuk dışarda kaldı ve mis gibi yemek kokuları eşliğinde sıcak hava sarmaladı bedenimi.

Teyzem bana sarılırken Faruk eniştem dedemle ilgilendi. Duru, Petek'in eline yapışmış bana bakıyordu dikkatli dikkatli. Ona yaramaz bir göz kırpış gönderince utangaç bir gülücük yayıldı yüzüne. Annesinden aldığı güzel mavi gözleri nasıl da masum bakıyordu. Kendisiyle sonra bizzat ilgilenecektim.

Ortada masa kurulmuş, servis için hazırlanmıştı. Kenarda soba güzelce yanıyor ve üstünde demlik suyu çay olmak için hazırlanıyordu. Bedenim gibi ruhumda ısınıp mutlu oluyordu bu aile ortamında. Tabii saçlarım hakkında başlayan yorumlar da aile saadetinin sosuydu.

"Çiçek ne yaptın saçlarına sen? Dedenden izin aldın mı?" Eniştem kıkırdadı bana elini uzatıp, hoş geldin, derken.

"Enişte yapma şimdi dedem söylenecek yine. Şimdi böyle renkler moda işte. Yakında Petek de mor, lacivert falan yaparsa şaşırma." kıkırdama sırası bendeydi. Petek, ben mi, dercesine baktı bize.

BİR KAVANOZ GÜL REÇELİ -Raflarda!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin