two

47 6 19
                                    

2039

"Hal? Uyanık mısın?" 

Carol'ın sesiyle Hal yeni kapattığı gözlerini geri açtı. "Hayır, yani evet uyanığım."

"Uyuyordun."

Hal gülümsedi. "Doğru ama önemli değil."

Kısa bir sessizlik oldu. Ardından Carol o korkunç soruyu sordu. "Yarın Kyle'a ne cevap vereceksin?"

Hal'in bakışları karşı hücredeki Carol'ın üzerinde dolaştı. Üzerindeki kıyafeti param parça olmuş ve alnından aşağı süzülürken kurumuş bir kan lekesi vardı. Gözleri Carol'ın kelepçeli sağ eline kaydı. Elbette artık yıldız safiri yüzüğünü takmıyordu, büyük ihtimalle Kyle onu yolarak parmaklarından çekip çıkartmıştı ki orta parmağındaki kızarıklık da bunu onaylıyordu, ancak Hal'in aradığı o değildi. Yüzük parmağındaki alyansı görünce gülümsedi. "Düğün günümüzü hatırlıyor musun?"

Carol tebessüm etti, Hal'in ne yapmaya çalıştığını anlamıştı ama bozmak istemiyordu. "Nasıl unutabilirim? Nikaha geç kalıp beni deli etmiştin."

"Larfleeze bir gezegeni kendi malı ilan etmişti!"

"Bahane."

Hal omuz silkti. "En azından Martin'in doğumunda yanındaydım."

Carol kelepçelerin el verdiğince doğruldu. "Çünkü Simon ile tekrar inşa etmeye çalıştığın Manhunter Ferris'e saldırmıştı ve erken doğum yapmaya başlamıştım!"

"Ama yanındaydım."

İkisi de gülmeye başladığında Hal'in gözü duvardaki saate kaydı. Oldukları hapishane gezegenin altında olduğundan zaman kavramını sadece o saat ve yaptıkları düzenli sürelerle yapılan işkencelerle belirleyebiliyordu. 

Carol da başını çevirip saate baktı. "Güneşin doğmasına iki saat kaldı."

"Biliyorum."

"Ne yapacaksın, Hal?"

Hal iç çekti. "Bilmiyorum."

2019

Kyle gözlerini açtığında birden kendini bambaşka bir yerde buldu. Şaşkınlıkla onu tutan kişiye baktı. "Wally? Aman Tanrım, Wally sen çok yaşlısın! "

Wally yüzünü buruşturup onu bıraktı ve evin içini hızla kontrol etti. "Evde kimse yok, güvendeyiz. Guy, Keystone City'de olduğumuzu tahmin edemez. Şey, ederse de o zamana kadar işimiz bite- Sen neye bakıyorsun öyle?" 

Kyle gözlerini kırpıştırdı. "Özür dilerim ama sen çok... Yaşlısın."

"Evet, az önce de söyledin."

"Ama saçlarında beyaz var."

"Kırk beş yaşındayım ve savaşın ortasında yaşıyorum, Kyle. Saçımda beyaz olması normal."

"Ama boyayabilirsin."

Wally iç çekip koltuğa oturdu. "Tanrım, eskiden nasıl olduğunu unutmuşum."

Kyle gözlerini büyütüp Wally'nin karşısındaki koltuğa oturdu. "Aman Tanrım, benim de mi saçlarım beyaz?"

Wally bıkkınlıkla Kyle'a baktı. "İyi, tamam sustum."

 "Kyle, Guy seni öldürmeden önce bir şey söyledi mi?"

"Beni öldürmek zorunda olduğu için üzgün olduğunu söyledi. Neden beni öldürmek istiyor?"

Wally alnına dökülen birkaç kızıl teli geriye attı. "Dinle, bunu sindirmesi zor biliyorum ama... Pekala, bunu söylemenin daha kibar bir yolu yok sanırım. Kyle gelecekte delirip manyak bir tirana dönüşüyorsun."

darkest days | kyle raynerWhere stories live. Discover now