ALTMIŞ BİRİNCİ BÖLÜM: "KALBİMİ KIRMA"

En başından başla
                                    

"Kızmadı yani?" Kaşlarımı kaldırdığımda Akya barizmiş gibi homurdandı.

"Sence kızar mı?" Öksürdü ve hafif neşeli bir sesle, "Olanlardan sonra..." dediğinde yanaklarımın yanmaya başladığını hissettim.

Ulaş ona olanları anlatmış mıydı acaba? Dün olanları söylemiş miydi? Aramızda geçen her şeyi Akya ile paylaşıyor muydu? Akya ne kadarını biliyordu?

"Teşekkür ederim ve hoşça kal Akya!" diye sertçe söylendiğimde Akya'nın güldüğünü duydum.

"Tamam, tamam! Hadi, gidin de artık şu uğraştığımız yeri görün. Bol şans, öğretmenim!"

Hınzırca bir gülücük bıraktıktan sonra telefonu suratıma kapattı. Eğer kapatmasaydı ona yeniden çemkirecektim ki, şanslıydı.

Demek Akya her şeyi halletmişti. Festival işi beynimi o kadar meşgul etmiş ki, Ulaş ile olanlar da vardı tabii ki, haftalar önce konuştuğumuz şeyi unutuvermiştim. Acaba Ulaş evde miydi? Şimdi söylesem benimle gelir miydi?

Telefonumun ekranına bakarak birkaç dakika düşündüm. Aslında her şey hazırken Ulaş'a göstermek güzel bir fikirdi, ertelemenin manası yoktu. Bu yüzden ekranı kaydırdım ve rehberden Ulaş'ı bulup aradım. Neredeyse saniyesinde aramamı cevapladı.

"Evet lav prensesim?" diye konuşmaya başladığında kalbim yine güm güm atmaya başladı. Sadece telefonun diğer ucundaydı ama yine de beni heyecanlandırmayı bir şekilde beceriyordu.

"Bana takma isimlerle seslenme dememiş miydim ben?" Biraz sinirliymiş gibi konuştuğumda güldü.

"Ona bakarsan adımı kısaltma da demiştin, Nam."

"Hey!" Telefona bağırdığımda yeniden güldü.

"Tamam, kızma. Maazallah, yine gelir ıslak havluyla döversin beni. Ensem hala acıyor biliyor musun? Lale akşam beni görünce hasta olduğumu sandı. Burnum o kadar çok kızarmıştı ki."

Ulaş böyle konuşunca birden omuzlarım düştü. Yavaşça yerimden kalkıp odama ilerlerken "Özür dilerim." diye mırıldandım kedi gibi. Canını yakmak istememiştim aslında. Tamam, o an için istemiştim ama ertesi güne dek etkisinin devam edeceğini düşünmemiştim. Şimdi ise kalbim heyecanla atmayı bırakmış, içine doğru ezilmeye başlamıştı. Birisini sevmek gerçekten de çok garipti.

"Özür dileme." Yumuşacık bir sesle konuştuğunda elimde olmadan gülümsedim ama yine de yüzüm asıktı. "Hak ettim."

"Evet, hak ettin." dedim görmeyeceğini bilsem bile burnumu hafifçe kaldırarak.  "Çok mu acıyor?"

"Artık acımıyor."

Yanaklarım yine yanmaya başlarken "Ulaş." dedim.

"Efendim bir tanem?"

"Bugün benimle bir yere gelir misin?"

"Sadece bugün değil," dedi yavaşça. "seninle ne zaman, nereye istersen gelirim."

Nefesim kesilince "Ulaş!" diye inledim. Odama girip yüzüstü yatağa atladım. Soğuk pike biraz olsun yüzümün sıcaklığına iyi gelmişti.

Tepkimi anlamış olacak ki güldü ve "Tamam, tamam." dedi. "Gelirim. Nereye gidiyoruz?"

"Söylemem!" dedim biraz daha pikeye sürtünüp yüzümü tavana dönerken. "Hazırlan yarım saat içinde çıkacağız."

"Beni randevuya mı çıkarıyorsun yoksa Nam? Çok incesin!" Ulaş yine flört etmeye başlayınca dudağımı ısırdım.

Ne dersem, nasıl bağırırsam bağırayım onu bu şekilde konuşmaktan vazgeçiremeyeceğim için, Ulaş'ı kendi silahı ile vurmaya karar verdim. Yatakta doğruldum ve pencereye doğru bakarken hafif işveli bir sesle, kendime asla yakıştırmadığım bir cilveyle "Senin beni randevuya çıkarman gerekmiyor mu, sevgilim?" diye sordum.

BULUTLAR DA AĞLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin