8

3.4K 290 99
                                    

Hoseok'un ölümünün ardından 1 ay geçti.

Hepimiz bu ölümün burada son bulacağını düşünmüştük.

Yine Jeon'un yanında olduğum zaman bir telefon aldım.

Ah, sanırım telefonumu tamamen yok etmem lazım, bana verdiği tek iyi haber Jeon'un arabada olduğunu söylemesiydi zaten.

Namjoon hyungun sesi mırıltı gibi çıkmıştı.

Yorulmuştu sanki.

Ah, kim yorulmamıştı ki?

"Jimin..."demişti zar zor.

"Yoongi intihar etmiş."

+

Başımı sinirle iki yana sallarken telefonu hızla kapatıp yatağa doğru fırlattım.

"Bu doğru değil, bu doğru değil, bu doğru değil!"

Başımı ellerimin arasına alıp yavaşça duvara yaslanıp çömelirken etrafın bu denli sessiz olması garip gelmişti.

Üzgündüm.

Sahilde esen sessiz rüzgarların durmadan kayaları aşındırması gibi bir şeydi sanki bu, kalıcı izler durmadan bırakılıyor ama geçmiyorlardı.

Ağlıyordum.

Gökyüzünde özgürce uçmasına rağmen sürüsünü kaybetmiş bir kuş kadar yalnızdım.

Gökyüzü benim ama, yalnız olduktan sonra ne yarar?

Bu yüzden yalnızdım.

Annesi babası ölmüş bir çocuğun dünyaya attığı bakışlar kadar yalnızdım.

Dizlerimi kendime doğru çekerken başımı dizlerime yaslayıp sessizce ağlamaya başladım.

Bu duygu ne garipti? Biri ölüyor ve onun atamadığı çığlıkları atmak için ağlıyordun sanki.

Ne düşündü?

Ne hissetti?

Hoseok'u seviyordu, dayanamadı mı acaba yokluğuna?

Mektup bırakmış mıydı?

Ağlamış mıydı? Ne kadar ağlamıştı?

Kapı yavaşça açıldığında başımı kaldırıp gelen kişiye baktım bulanık gözlerimle. Etraf karanlıktı ama gelen kişiyi kolaylıkla seçebiliyordum.

Bir kolumu yavaşça ona doğru uzatıp elimi tutması için bekledim.

"Jeon..."

Hemen karşıma benim gibi yavaşça çömeldiğinde sanki haberi zaten biliyormuş gibi kollarını sıkı sıkı sardı bana.

"Neler oluyor Jeon?"

Saçımı yavaşça okşarken hıçkırıklarımın arasında konuşmaya çalışıyordum.

"Neden sevdiğim herkes bir bir ölüyor?"

Who is he? ℘ JikookOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz