Vazgeçme

537 40 72
                                    

15. BÖLÜM

-

"Yarın herkesten etüt programına göre test kitabı getirmesini rica ediyorum. Bugünlük görmezden gelebilirim ama yarın için aynısını söyleyemem gençler." Fizik hocası Gökhan hoca uyarısını yaparken derin bir nefes alarak oturduğum sandalyeden kalktım. Başım ağrıyordu ve daha saat altıyı yirmi geçiyordu. On dakikalık bir araya girmiştik ve birazdan Biyoloji etütüne girecektik. Allah aşkına biyolojiyi kim sayısal dersi olarak koymuştu başımıza? İçindeki sözellik Edebiyat dersiyle yarışacak cinsteydi.

"Ben gidip kantinden su alacağım, gelecek misin?" Aslı başını sağa sola eğerken kafamı olumsuz anlamda salladım. Vaktimi kantine gidip gelirken öldüremezdim. Kararan havaya eşlik ederek biraz bahçede durabilirdim. Bol oksijen almak iyi gelirdi belki. Başım çok ağrıyordu çünkü. "Sana da alayım mı?" Yerimden kalktığımda Aslı etüt sınıfından çıkana kadar ona eşlik ederek yanından yürüdüm. "İyi olur aslında." 

Aslı kafasını onaylayarak yanımdan uzaklaştığında ben de etüt sınıfından çıkarak bahçeye giden merdivenlere ilerlemeye başladım. Bahçeye attığımda kendimi mis gibi havayı içime çekerek duvara yaslandım. Buna gerçekten ihtiyacım vardı. Rahat bir nefes alıp kafa dinlemeye. 

Atakan'ın sorusuna bir yanıt verememiştim çünkü hoca gelmiş beni apar topar sayısalların bölümüne götürmüştü. Gerçi hocanın gelişi işime yaramıştı çünkü ona ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Evet desem tüm o yaşadıklarımızı yok sayacak ve yeni bir sayfa açacaktım. Hayır desem onunla belki de bir daha adam akıllı konuşmayacaktık. Atakan'ı seviyordum, arkadaş olarak. Tuhaf davranışlı bir çocuk gibi gözükse de bana göre kocaman bir kalbi vardı. Bu yüzden de onunla konuşmayı seviyordum. İletişimimi kesmek isteyeceğim bir tip değildi. 

Bunları düşünmeyi sonraya bıraksam iyi olacaktı çünkü kendime vakit ayırmaya ihtiyacım vardı. Sürekli insanları düşünüyordum, neler olduğunu düşünüyordum. Kendime asla vakit ayırmıyordum. Sürekli bir şeylerin peşinden koşturuyor ve sonucunda da üzülüyordum. Gerçekten bunu neden yapıyordum ki? Bu insanlar hayatımda en fazla iki buçuk aydır vardı. Bu iki buçuk ayda onlara nasıl bu kadar fazla değer vermiştim? Onları nasıl bu kadar fazla önemsemiştim ki? Neden onların hayatı beni bu kadar ilgilendiriyordu?

Derin bir nefes alıp bakışlarımı bahçede gezdirdiğimde gördüğüm manzara yutkunmama sebep olmuştu. Tam karşımda Asya Olivia'yla gülüşerek sohbet ediyordu. Asya, benim Olivia'yla anlaşamadığımı bildiği halde, o kızın dönemin başından beri bana karşı olan davranışlarını bildiği halde gülüşerek sohbet mi ediyordu? İşte bu kabul edebileceğim bir şey değildi. Asla değildi. 

"Gözlerindeki hayal kırıklığını görebiliyorum." Yanımdaki duvara yaslanan Melisa'yla sıçrayarak baş parmağımı damağıma bastırdım ve birkaç kere ittirdim. Asya ve Olivia'ya o kadar çok odaklanmıştım ki ne ara geldiğini anlamamıştım bile. Melisa'ya karşı olan sempatim kendini bir şekilde imha etmişti. Bunu nedenini Yekta'yla olan eski ilişkisine bağlamak istemiyordum. Bunu gerçekten istemiyordum. Bir erkek yüzünden arkadaşlığımın bozulmasını da istemiyordum. 

Ona dönerek "Kim olsa şu an benim gibi hissederdi." dedim. Kafasını beni haklı bulduğunu belli edercesine salladığında Asya'ya baktı. "Sana çok öfkeli." demekle yetindi. Kim bana öfkeliydi Asya mı? Burada öfkeli olması gereken biri varsa o da bendim. Başından beri ona oldukça olumlu yaklaşan taraf benken beni itip duran o'ydu. Şimdi kimse bana onun bana öfkeli olduğunu söyleyemezdi. Asya'nın buna hakkı yoktu. Hiçbir şekilde. 

"Buna hakkı var mı sence? Bana öfkeli olmaya?" Melisa omuz silktiğinde Asya'ya bakmaya devam etti. "Yok ama bunu anlayacak kapasite de yok." Dudaklarımı büzdüğümde kafamı sallamak zorunda kaldım. Melisa bir şey demek istiyor gibiydi ama nereden başlayacağını düşünüyordu sanırım. Benim de ona söylemek ya da sormak istediğim şeyler vardı ama bunu şimdi yapmayacaktım. 

ŞAHDove le storie prendono vita. Scoprilo ora