Parti

917 49 36
                                    

4. BÖLÜM

-

"Güzellik." Masaya birden çöken Yekta'yla sıçrarken eş zamanlı olarak limonlu soğuk çayımı sıktım. Korkuyla düşürüyordum yahu. Gülümseyerek yüzüme bakarken ben de hafifçe tebessüm ettim. Saçımın bir perçemini kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra çayımdan bir yudum aldım. "Efendim falan desen?" Dediği şeyle gülmeye başladığımda gülüşümü seyretti. Her ne kadar bu durumdan utansam da bir şey demedim.

"Efendim Yekta?" Gülümseyerek sorduğumda o da gülümsedi. Ben niye bu çocuğun karşısında ezilip büzülüyorum abi. Kendine gel Lavinya ne bu halin? "Bir şey mi diyecektin?" Sorduğum soruyla omuz silkerek erkeklere özgü hareketi yani bir bacağını diğerinin üzerine attı. "Yalnızdın yanına geleyim dedim."

"Aslı gelmedi." Küçük bir kız çocuğu gibi mırıldandığımda güldü. Bana bakarak gülüyor olması tuhaf hissettiriyordu çünkü sürekli gülüyordu. Gülmesi beni rahatsız etmiyordu aksine... Güzel gülüyordu. Gerçekten çok güzel gülüyordu. Beyaz dişleri kusursuz dizilmişti ve gülünce hoş bir görüntü sağlıyordu. Gülüşünde takıldığımı fark etmesin diye gözlerimi kaçırdım kaçırmasına da başka gözlere takıldım. Atakan oldukça sinirli bakışlarını üzerimde gezdiriyordu. Açıkçası umurumda da değildi. Resmen beni dün yolun kenarına fırlatmıştı.

Dizilerde çocuk yaklaşırdı kıza güzel söz falan derdi değil mi? Resmen bu salak beni çuval fırlatır gibi fırlatmıştı. Yekta'yla konuşmamamı söylüyordu ve onu dinleyecek değildim. Hele fırlatıldıktan sonra asla dinlemeyecektim. Kimdi ki o? Ukala. "Başka arkadaşlar edinmek yerine burada neden tek başına takılıyorsun ki?" sorduğu soruyla homurdanarak gözlerine baktım. Edinebiliyorum sanki.

"Olivia denen o kız hepsini bana örgütledi. Resmen okulun içindeki yabancı madde konumundayım." Sitemle çıkan sesimle gülümsemesi sönmüştü. Olivia deyince aklına Atakan gelmişti herhalde. Aralarında ne gibi bir problem vardı hiçbir fikrim yoktu ama birbirlerinden nefret ettikleri aşinaydı. "Atakan'la aranda ne var?" Bıkkınlıkla nefesimi üflediğimde kendimi sandalyeden atasım gelmişti. Bu sorunun aynısının Yekta hali dün basketbol sahasında sorulmamış mıydı?

"Atakan denen o kaba şeyle aramda hiçbir şey olamaz. Ukalanın teki." Yüzüne eski gülümsemesi geldiğinde ben de gülümsedim. Açıkçası hoş çocuktu. Öyle Atakan gibi soğuk nevale de değildi. Neden uzak duracaktım ki? Bak aklıma gelip durdukça sinirleniyorum. Beni nasıl fırlatırdı ya? "Sizin aranızda ne var?"

"Tövbe Estağfurullah."

Yanlış anlamıştı ve bu kahkaha atmama sebep olmuştu. Yüzünün ifadesi o kadar komik ve aynı zamanda sempatikti ki kahkaha atmaktan kendimi alamamıştım. Gülerken elimi dudaklarıma bastırdım ve kendimi durdurmaya çalıştım. Gözlerim yine o kahverenginin koyu tonuyla buluşurken gülüşüm anında durmuştu. O kadar sinirli bakıyordu ki kalkıp kaçasım geldi. Gözlerimi Yekta'ya çevirdim. Onunla bakışacak değildim. "Yanlış anladın. Yani birbirinizi sevmiyor gibisiniz onu dedim."

Gülerek 'ha' dediğinde güldüm. Soğuk çayımdan bir yudum daha alarak bittiğini fark etmemle hüzünle kutuya baktım. Ama sen çok çabuk bitiyorsun. Böyle olmaz ki. "Senin o kutuyla aranda ne var?" Gülerek sorduğu soruyla bakışlarımı kutudan alıp ona çevirdim. Soğuk çay kutusunu yanağıma yaslayıp "İçmekten bıkmayacağım tek şey. Vazgeçilmezim." Söylediğim şeyle o da gülerken kollarını çaprazlayarak bedenine sardı. "Sevgilin olsa böyle bahsetmezdin."

Güldüğümde ayağa kalktı ve kantinden bana ve kendine soğuk çay alarak getirdi. Kendisine şeftalili aldığını gördüğümde tebessüm ederek bana uzattığı limonlu soğuk çayı aldım. "Var mı?" Ne var mı? Param mı? Haklı çocuk şimdi içeceği aldı parasını vermemiz lazım. "Sevgilin var mı?" Ha. Onu mu diyordu bu. Ben de ne anlamıştım. Kendimi geri zekâlı hissetmemeye çalışmaya çalıştım çünkü çalıştım ve olmadı. Az önceki cümleyi ben nasıl kurdum ya?

ŞAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin