19| "kucağıma aldım şimdi seni, bunu hiç böyle hayal etmiş miydin?"

En başından başla
                                    

Sevginin nasıl bir şey olduğunu bildiğini düşünmüyordum. Bana nasıl bakarsa baksın saplantılı biri gibi görüyordu ama ona sırılsıklam aşık olmam beni o sıfatla anılmama sebep oluyorsa diye boşvermiştim. Sıfatlar önemsizdi, her şey benim içimde bitiyordu.

"Söküp atamıyorum," demiştim derin bir nefes alırken, soluklarım bile göğüs kafesime batıyordu. "Seni o kadar çok seviyorum ki, ağrıyan vücudumun her bir santiminde sanki sen varmışsın gibi, dokunuşlarının kanadığı yerleri bile seviyorum."

Başı bana dönmüştü. Sırtım bazaya yaslıydı, kömür karası saçlarım iki yana dökülüyordu, gözlerimin kızardığını her kirpiklerimin birbirine değişinde titreyerek hissediyordum. Sevdiğim adamın bakışları üzerimdeyken titreye titreye onu seviyordum.

"Tişörtünü çıkartabilir miyim?" diye sormuştu. Omuz silkerek heyecanıma yenilmemeye çalışmıştım. Düşünemiyordum, hızlı nefesler alıp duruyordum. Çok aciz bir adamdım karşısında.

İlk önce parmakları tişörtünün eteğini kavramıştı. Yavaş yavaş tenime değmemeye çalışarak üzerimden sıyırdığında komple çıkararak avuç içlerinde bekletmişti.

Çok yavaşça omuzlarımdan başlayarak vücudumu süzmeye başladığında utanmıştım. Neden böyle bir istekte bulunduğunu bilmemekle birlikte dokunabileceği gerçeği ile beynimden vurulmuş gibi hissediyordum. Dokunsun istiyordum, dokunmalıydı. Onun bana dokunduğu yangınlarım beni kül etse de, yeniden doğuruyordu. Bunun farkındaydı.

"Dokunabilir miyim peki?"

Başımı sallamıştım. Dudaklarımı birbirine bastırmamla ortaya çıkan gamzelerime dokunmuştu baş parmağı. Sol eli omzumda tutunurken baş parmağıyla kirpiklerimi okşamıştı, sıcak nefesiyle titretmişti bir kez daha.

Elmacıklarımın üzerinde durduğunda fazla oyalanmamıştı ama okşaya okşaya sevmişti tenimi. Çeneme inişi bile çok dikkatliceydi, neyi incelediğini ve neden bu kadar titiz davrandığını bilmiyordum, boynuma inen parmaklarına odaklanmıştım sadece.

Omuzlarıma sürttüğü parmaklarıyla göğüs kafesimi turlamıştı uzun süre boyunca. Her kemiğime özen göstermişti, derimin ötesine geçmişti sanki, isminin yazılı olduğu her yeri bilirmişçesine özenle okşamıştı ona yanık tenimi. Kırıldığım her yerden tutmuştu beni, elleriyle tüm kemiklerimi bir arada tutmuştu sanki, dokunuşundan alev alırken dudakları değdikçe kemiklerimin arasına kor düşürüyor, özenle yakıyordu.

Mahvediyordu beni. Kim Taehyung ne yapsa beni öldürüyordu, ona çok fena ölüyordum.

Onu rahatsız etmemek için hızlı nefes almamaya çalışıyordum ama nefesimin bile sıcakladığını, burnumdan soluyuşumdaki o ateşi buram buram hissediyordum. Kasıklarıma inen dudakları belime kaymıştı, bazadan çektiği sırtımla arkama yerleşmiş, sırtımdan yavaş yavaş ama usulca öpmüştü.

Kırdığı yerlerden, yaralarından, seve seve öpmüştü. Öylece öldürmüştü, yaralarımın üzerine öpücüklerini bırakmıştı. Omuzlarımda her zamankinden fazla bir ağırlık vardı; Kim Taehyung'u sevmenin ağırlığı. Onu sevdikçe kaybettiğim her şeyi göz önünde bulundurduğumda hep mağlup olan ben oluyordum, her şeyimi kaybeden bendim.

O, çöldü, denizdi, göktü, aydı, yıldızdı, güneşti.

Sonra ben çölde susuz kaldım, okyanusta boğuldum, gökten düştüm, çakılmak üzereydim, geceler zehir oldu, karanlığa mahsur kaldım, gün benim için hiç aymadı.

Ailemin boşluğunu onda aradım, o öpse, sarılsa, sevse yeter dedim. Ailemin beni terk etmesine sebep oldum. Çok üzülmemiştim, çok üzülmezdim çünkü benim için hep orada değildi hiçbiri. Evimdi, çatımdı, yattığım rahat yatak, yediğim lezzetli yemek, içtiğim tatlı suydu. Benim için aile bu kadardı, anne, baba, ağabey değildi.

fetish • vhope ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin