BÖLÜM 2

31 4 5
                                    

           

Sağ ön koltuğun arkasına uzanıp çantamı aldım. Arabadan indik. Arabanın kapılarını kilitledim, kapı kolundan kilitlenip kilitlenmediğini kontrol ettim ve cama eğilip arabanın arka koltuğuna baktım. Arabayı karanlık bir yere park ettiğimden arka koltukta ne olduğu görünmüyordu.

Benzinlikte, beyaz florasan ışıkların yandığı ve bu saatte boş olan kafeye girdik. Kimseyle karşılaşmadan lavaboya gidip elimi yüzümü yıkamak istiyordum. Adama; girişte sol tarafta bir masa göstererek, 'Sen böyle otur ben geliyorum.' dedim.

Aynada kendime baktığımda gözlerime inanamadım. Tüm makyajım birbirine karışmıştı. Gerçekten de dayak yemiş bir palyaçoya benziyordum. Yüzümü el sabunuyla birkaç defa yıkadım ve kâğıt havluyla kuruladım. Sırtı açık siyah elbisemin bir yerlerinden herhangi bir boğuşma izi gözüküyor mu diye kontrol ettim. Dizim çok kötü kanamış ve morarmıştı ancak elbisenin uzunluğu dizlerimi kapatıyordu. Boynumda ve bileğimde ufak morluklar, sırtımda da çizikler vardı ama dikkat çekecek şeyler olmadığını düşündüm. Topuklu ayakkabım çamur içindeydi ama şu an onu temizleyecek enerjim ve sabrım yoktu.

Tuvaletten çıkıp masaya oturdum. Adam büyük bir ilgi ve merakla menüyü inceliyordu. Ben masaya oturunca bir şey demek için kafasını kaldırdı ancak sözcükler ağzından çıkmadı. Onlar yerine şaşkınlıkla 'Senin cildinin rengi de benimki gibiymiş. 'deyip güldü. Bu durum çok hoşuna gitmiş, keyfi yerine gelmişti. Sonra aniden yine suratı asıldı. 'Benim bunları sipariş edecek kadar param yoktur herhalde.' diye mırıldandı. 'Ne yemek istiyorsun ki?' diye sordum. 'Hepsini.' dedi. Yine sinirlenmeye başladığımı hissediyordum. Ne diye bu adamı yanıma almıştım ki yolda bırakıp gidebilirdim diye düşündüm. 'Benim 300 param var. Sence bir pizza, bir hamburger, bir patates kızartması, bir kola, bir milkshake ve bir waffle'a yeter mi?' dedi. '300 mü? Yeter tabi ki.' dedim, dalgınca. Arkamı dönüp garsonu görmeye çalıştım, seslendim ancak ortalıkta kimse gözükmüyordu. Kafamı masaya çevirdiğimde adam yine elini külotuna götürdü. Gözlerimi menüden kaldırıp tavana diktim. Ne yapıyor olabileceğini gerçekten merak etmiyordum. Derin bir nefes alıp bakışlarımı masaya çevirdiğimde yan yana duran üç adet dolar destesi gördüm. Deste değil, düzine ya da balya. Bu kadar nakit parayı bir arada uzun zamandır görmemiştim. Üzerlerindeki etikette '100 adet' yazan üç ayrı balya 100 dolarlar masanın üzerinde duruyordu. Otuz bin dolar. Kırışmışlardı. Telaşla, 'Ne yapıyorsun?' deyip, menüyle paraların üstünü örttüm. Böyle bir kafede ortalıkta olması için gerektiğinden fazlaydı bu paralar. Heyecanlı bir şekilde, 'Yetmezse daha fazlası var, ormana gömdüm.' dedi. Sağ işaret parmağımı dudağıma götürerek sus işareti yaptım. Sustu. Arkamı döndüm, garson hala görünürlerde yoktu.

Aklıma otuz bin doların uğultusu doldu. Yapmak istediğim her şeyi yapabilirdim bu parayla. En azından başlangıç için. Sonrasını sonra düşünecektim zaten. Çok kolay kandırabilirdim onu. Anlamadığım bir şekilde, paranın ne olduğuyla ilgili hiçbir fikri yok gibi duruyordu. Dikkatimi başka bir yere vermeye çalışarak bu düşüncelerden kurtuldum. Bir gece için çok büyük bir suç işlemiştim ve daha fazlasına gerek yoktu. Paraları tekrar geldikleri yere tıkıştırttım. Garson da yaklaşıyordu. Sesimi kontrol etmeye çalışarak, 'Bir filtre kahve alabilir miyim? Sade. 'dedim. O da az önce bana saydığı aşırı yağlı, mide bulandırıcı sipariş listesini garsona da saydı. 'Bunlar çabuk gelir mi?' dedim. 'Acelemiz var da.' Garson soğuk bir şekilde 'Olabildiğince çabuk gelir.' diye yanıtladı. Sinirim bozuldu. Canım sigara çekti. 'Ben bir sigara içip geleceğim, beni burada bekle.' dedim. Çantamı alıp kapıdan çıktım. Adamı görebileceğim bir yerde durup, gözlerimi ona dikerek sigaramı yaktım. Garsonun kahvemi getirip masaya bıraktığını gördüm. Keşke kahvemi alıp sigarayı ondan sonra yaksaydım diye düşündüm. Adam bana baktı, sonra kahvemi masadan alıp yanıma geldi, nazikçe kahvemi bana uzattı. Aklımdan geçenleri duyuyor gibi garip bir hisse kapıldım.  'Ben de bir sigara içebilir miyim?' dedi. Paketi ve çakmağı çantamdan çıkarıp uzattım. Paketten bir sigara çıkarıp, beceriksizce yaktı. İçine çektiği dumanla iki büklüm olup öksürmeye başladı. Kafasını kaldırdığında gülüyordu. Bir gözünü, gözüne duman kaçtığı için kapatmıştı. Gözleri sulanmıştı.  Beresini düzeltip olduğu yerde zıplamaya ve kahkaha atmaya başladı. 'Sonunda bir yetişkin gibi sigara içebileceğim.' dedi. Bu tavırlarındaki çocuksuluğu hoşuma gitti. 'Daha önce hiç sigara içmedin mi?' dedim. 'Hayır tabi ki. Hastanede gerçekten hiçbir hastanın ulaşamayacağı tek şey sigaraydı. Babam bu konuda çok katıydı.' Dedi. Sigara paketini ve çakmağı tekrar çantama sokarak 'Anladım.' diye cevap verdim ancak tek bir kelime bile anlamamıştım. Adam, o sırada garsonun sipariş ettiği yemekleri büyük bir tepsiyle masaya götürdüğünü gördü. Sigarasını hemen yere atıp içeri koştu. Birkaç adım atıp yere attığı izmariti ayakkabımla ezdim. Adam, Kafenin parlak beyaz ışığında iki ayrı elinde tuttuğu hamburger ve waffledan aynı anda ısırık almaya çalışırken çok komik gözüküyordu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 11, 2019 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Bir Geyşa, Bir Deli ve Bir KirpiWhere stories live. Discover now