BÖLÜM 1

50 3 2
                                    










Göz yaşlarımın yüzümdeki katman katman beyaz pudrayı yarıp geçtiğini hissedebiliyordum. Ağlamaktan gözlerim ve dudaklarım şişmişti. Az önce yaşanılan boğuşmadan dolayı vücudumun her yerinin ağrıması gerektiğini düşündüm. Ancak adrenalinden olsa gerek hiçbir şey hissetmiyordum. Gözlerimi kocaman açarak göğsümü direksiyona yasladım ve boğazımı yırtmak istercesine ağzımdan çıkan bir çığlıkla aynı anda gaza bastım. Rahatlamam için bunu yapmam gerektiğini hissetmiştim. İki tarafı ağaçlarla çevrili, şehrin dışındaki bu yolda bu saatte kimsenin olmayacağını düşünüyordum ki arabanın karanlığı cılızca delen farları yolun ortasında duran bir silueti aydınlattığında telaşla frene asıldım. Ayağımın altında frenin çıkardığı takur tukur sesleri hissedebiliyordum. Sağ elimi, frenin şiddetinden etkilenmesin diye istemsizce arka koltukta boylu boyunca yatan cansız kütleye uzattım. Güçlü frenin etkisiyle kütlenin ağırlığı dirseğimi ve bileğimi acıttı. Araba tam siluetin önünde durdu. Bir erkekti. Adam, ellerini kaputun üstüne koyup, çekse araba uzaklaşacakmış gibi tedirginlik ve heyecanla sol cama gelip camı tıklattı. Camı açıp açmama konusunda kararsız hissettim. Arka koltuğa göz ucuyla, dikkat çekmeden bir bakış attım. Adam, suratını ve ellerini cama dayamış, kafasında bir şey anlamlandırmak istermiş gibi bana bakıyordu. Tedirginliğimin şüphe uyandırmasından çekinerek camı açtım. Genizden bir sesle 'Ne var?' dedim. 'Sen de nesin böyle?' diye yanıtladı beni. O an kasıklarımdan başıma doğru bir sinir dalgasının, vücudumu yalayıp geçtiğini hissettim. Gerçekten gecenin bu saatinde, bu vaziyette, burada, bana sormak istediği soru bu muydu ve ben gerçekten şu an bununla uğraşmak zorunda mıydım? Sonra onun da başının belada olabileceğini düşünüp kendimi biraz rahatlattım. Bu saatte burada tek başına ne yapıyor olabilirdi?  'Ben bir Geyşayım dedim.' Heyecanla 'Hiç, bir Geyşayla tanışmamıştım' dedi. Sesi, onun kadar bitkin görünen bir adam için çocukçaydı. 'Sen burada bu saatte ne yapıyorsun?' dedim. 'Az kalsın sana çarpıyordum.'. 'Akıl hastanesinden kaçıyorum.' Diye yanıtladı, dalga geçer bir şekilde 'Tabi ya.' diye cevap verdim. Üstündeki hastane gömleğinin sağ tarafında bulunan ambleme sol elinin işaret parmağıyla hafifçe tıklatıp sağ elinin baş parmağıyla da arka tarafı işaret ederek 'Ormanın içindeki hastane.' dedi. Cevap vermedim. Benimle kafa bulmasına sinirlenmiştim ancak hiç rol yapıyor gibi bir hali yoktu. Bir süre sessiz kaldım. O da sessiz kaldı. Bu durumun uzaması canımı sıkmaya başlamıştı. Her an partiden çıkan birisi arabasıyla geçerken beni görebilirdi. Ne diyeceğimi çok düşünmeden 'Hastaneyi hiç duymadım.' Dedim. Arabanın camından yarı beline kadar içeri sarkmış, kaloriferinde ellerini ısıtıyor, yüzüme bakıyordu. Onu burada bırakıp gitmem şüpheli gözükebilirdi. Arabanın plakasını çoktan almış olmalıydı. Durup dururken ciddi bir şekilde 'Ben deliyim.' dedi. O an muhtemelen bizim -benim- gibi ormanın ücra köşesinde yapılan bir kostümlü partiye katıldığını ve bilmediğim bir uyuşturucunun etkisinde olduğunu düşündüm. 'Nereye gitmek istiyorsun?' diye sordum. 'Üşüdüm.' dedi. Oflayarak, kapıyı içeriden açmak için sağ kapıya doğru uzandım ancak geri çekilmedi. Az önceki heyecanı gitmiş yüzüme tedirgince bakıyordu. Tedirgin bir bakış da kolundaki saate attı. Elimi ileri geri sallayarak çekil hareketi yaptım. Camdan çıkarken kafasını arabanın üst kısmına vurdu ve kahkahalarla gülmeye başladı. Kafasındaki beresi çarpmanın şiddetini azaltmış olsa da bu kadar gülünecek bir şey yoktu. İyice sinirim bozulmuştu ve gerilmiştim. Kapıyı açtım, sağ koltukta duran çantamı alıp dikkatlice sağ ön koltuğun arkasında yere koydum ve sırtımı koltuğa yasladım, ellerimi direksiyona dümdüz uzatıp bir kere daha ofladım. Arabaya binince yüzüme daha ayrıntılı bakıp 'Bir geyşadan çok, dayak yemiş bir palyaçoya benziyorsun' dedi. 'Küçük ağızlı bir palyaço.' 'Bu bir kostüm' diye mırıldandım.

Yolu, dikiz aynasını sürekli kontrol ediyordum. Bu adamı arayan arkadaşları olabilirdi. Daha kalabalık bir grupla karşılaşmak istemezdim. Adamı arabaya alma kararından daha ilk saniyelerde pişman olmuştum. Bir hastaneden kaçtığını söylemişti. Eğer doğru söylüyorsa arabayı durdurabilirlerdi, daha kötüsü beni onunla sanıp arabayı arayabilirlerdi, sonra... Kafamı iki yana sallayıp bu düşüncelerden kendimi kurtararak dikkatimi yola vermeye çalıştım. Ağaçlar farın aydınlığında yumuşakça kayıyordu. Böyle bir durumda olmasaydım yol huzurlu gelebilirdi diye düşündüm. Ben bunları düşünürken adam hastane gömleğinin altında külotunun olması gerektiği yere elini götürdü. Aniden 'Hey ne yapıyorsun?' diye bağırıp kafamı sola çevirdim. Külotunun içinden bir sakız paketi çıkartıp 'İster misin?' diyerek bana uzattı. Tiksintiyle bakarak cevap vermedim. Paketten bir sakız çıkarıp ağzına attı. Ağzını şapırdatarak 'Hastanede bunları çiğnememiz yasak ve günlük kıyafetim olan gömleğimin ceplerinin olmadığını fark etmişsindir.' dedi. Yine cevap vermedim. Nereye gittiğini de tekrar sormadım.  Bu yoldan merkezi bir yere çıkana kadar nereye gittiğinin pek bir önemi yoktu. Adamı kendi haline bırakmayı seçip onunla karşılaşmadan önce yaşadığım olayın ayrıntılarını dehşetle düşünmeye tekrar dalmıştım ki sakız çiğnerken ağzından çıkarttığı sesler çekiç darbeleri gibi beynime inmeye başladı. Kendime hakim olamayıp direksiyona vurarak 'Yapma şunu.' diye bağırdım. Direksiyona vurmamla aniden çıkan korna sesinden ürküp sakız çiğnemeyi kesmişti. Bir müddet nefes almadan öylece durdu ve sakızı aynı şekilde çiğnemeye devam etti. Arabayı ani bir şekilde sağa çekip sakin kalmaya çalışarak 'İn arabadan.' Dedim. Gözlerini kocaman açarak inanmıyormuş gibi baktı. Önce ellerini yakalanmış bir suçlu gibi havaya kaldırdı sonra da telaşla sakızı ağzından çıkarıp onunla ne yapacağını bilemediği için sıkkın bir ifadeyle yüzüme baktı. Onun tarafında olan camı açıp başımla dışarıyı işaret ederek 'At.' dedim. Sakızı attı. 'Tüm paketi.' Dedim. Ellerini tekrar külotunun içine soktu ve tüm paketi hiç tereddüt etmeden camdan dışarı bıraktı. Camı kapattım. Yola devam ederken 'Geyşaların bu kadar sinirli olduğunu bilmiyordum.' Dedi. 'Benimle dalga geçmeyi bırak' dedim. 'Geçmiyorum, gerçekten bu kadar sinirli olduklarını bilmiyordum.' Diye tekrarladı. Şaka yapıp yapmadığını anlamak için suratına baktım. Gayet ciddi gözüküyordu.

Tekrar onunla ilgilenmemeye karar verdim. Kendime bir eylem ya da kaçış planı yapmam gerekiyordu. Ama düşüncelerimi toparlayamıyordum. Orman soğuk ve nemliydi. Arabanın gittikçe ısınması bedenimi ve düşüncelerimi gevşetmişti. İçtiğim alkollerin etkisi geçmiş iyice ayılmıştım ancak bir kahveye ihtiyacım vardı. Adam, dikiz aynasını kendisine çevirip beresini düzeltmeye, dişlerine bakmaya ve dişlerinin arasından tırnaklarıyla bir şeyler çıkarmaya başladı. Bu adam gerçekten böyle mi davranıyordu yoksa beni sinirlendirmeye mi çalışıyordu? 'Koltuğuna yaslan' diyerek yolcu koltuğunun önündeki aynayı ona açtım. Dikiz aynasını düzelttim. Bir yandan da adamın, az önce dikiz aynasına bakarken arka koltuğu görüp göremeyeceğini hesap etmeye çalışıyordum.

Adam çok tuhaf gözüküyordu. Üzerinde uçuk mavisi bir hastane gömleği vardı. Dediği gibi akıl hastanesine ait bir gömlek olabilirdi çünkü kollarının iki yanından gerekirse bağlanmak için olan ipler sarkıyordu. Kafasında sarı bir beresi vardı. Kolunda ise bir saat. Pantolonu yoktu. Sadece dizlerinin altına kadar gelen tenisçi çorapları ve günlük bir spor ayakkabı giymişti. Soğuktan bacaklarındaki kıllar diken dikendi. Çok üşümüş olmalıydı. Bacakları arabanın sıcağıyla hala ısınmışa benzemiyordu.

Dikkatimi tekrar yola verdiğimde garip olan kıyafetleri değil diye düşündüm. Kaygısızdı. Onun yaşında ortalama bir yetişkinin olması gerekenden daha az kaygısızdı. Çocuk gibi. Bu da ona tuhaf bir hava katıyordu. Gerçekten deli olabilir mi acaba diye düşündüm. 'Çişim geldi.' Dedi. Az önce aklımdan geçen şeyleri onaylayan bir cümle olduğunu düşünerek,  'Biraz beklersen bu yoldan çıkışta bir benzinlik var orada kahve içmek için duracağım' dedim. 'Yüzüme bakarak tekrar söyler misin? Seni anlamadım' dedi. Yüzüne bakarak cümlemi gergin bir şekilde tekrar ettim. 'Sanırım bekleyemeyeceğim.' Dedi.  Arabayı yine sağa çekip, el frenini çektim. Adam arabadan indi. Sağ koltuğun arkasına koyduğum çantama uzandım. Emniyet kemerinin izin verdiği hamlelerle beceriksizce çantamdan sigara paketini bulup arabanın çakmağına bastım. Sigaramı yaktım. Sigara midemi bulandırmıştı. Bir şeyler yemem gerekiyordu.  Adamın işi uzun sürmüştü. Şimdi de onu göremiyordum. Sıkkınca adamı bulamazsam onu aramam gerekir mi diye düşünüp direksiyondan güç alarak etrafa bakmak için kendimi yükselttim. Yere çömelmiş, bir şeyler yapıyordu. Camı açarak, 'Hey' dedim. 'Hadi acelemiz var.' Tepki vermedi. Sonra ayağa kalkıp avuçlarının içinde bir şeyi dikkatlice tutarak yaklaştı. Yine açık camdan kafasını ve kollarını içeri uzatarak 'Bu hayatımda gördüğüm en sevimli şey.' Dedi. Avuçlarında ne tuttuğunu görmek için sağa doğru uzandım. Minicik bir kirpi yavrusuydu. 'Bence geri götür, annesi gelebilir. 'dedim. 'Annesi ölmüş.' Dedi. 'Bunu annesinin ölüsünün yanında buldum.' Oflayarak arabadan indim. Ağzımın sol köşesine sıkıştırdığım sigaranın dumanı gözümü yakıyordu. Bagaja gidip giyilecek hırka gibi bir şeyler olup olmadığına baktım. Bagajdan bir atkı ve bir hırka aldım. Sigarayı yere atıp topuklu ayakkabımın ucuyla ezdim. Arabaya geri döndüğümde adam kirpi yavrusuna bir şeyler fısıldayarak kirpinin yumuşak karnını okşuyordu. 'Ne yer bunlar?' diye sordu. 'Bilmiyorum, internetten bakarız' dedim. 'Al bu hırkayı giy, kirpiyi de atkıya sararsın.'

Belki 10- 15 dakika sonra ana yola çıktık. Daha da gerginleşmiştim. Bir hatam çok büyük şeylere mal olabilirdi ve ben eve ulaşıp sonra havaalanına gidip buradan olabildiğince uzağa kaçmak istiyordum. Kosta Rika diye mırıldandım kendi kendime. Nerede olduğunu bile bilmiyordum. Umarım birikmiş param oraya bir bilet almaya yeterdi.

Benzinliğin önünde durduk. Arabayı kafenin camlarından görünmeyecek bir yere çekmeye çalıştım. Adam hala kirpiyi seviyordu. 'Sıcak bir şeyler içmek ister misin?' diye sordum. Cevap vermedi. Benim gerçekten bir kahveye ve yüzümü yıkamaya ihtiyacım vardı. Dikkat çekeceğimizi bile bile bu riski göze alacaktım. Arabadan indim. Adam da kirpiyle arabadan inmeye çalışıyordu. 'Onu arabada bıraksan daha iyi olur.' Dedim.

Bir Geyşa, Bir Deli ve Bir KirpiМесто, где живут истории. Откройте их для себя