Biraz buralardan uzaklaşmak istiyordum, gerçekten, biraz buradan uzaklaşmak istiyordum. Uzaklaşmak, hatta yok olmak... Her şeyden bıkmıştım, siktiğimin instagramına bile bir fotoğraf atasım yoktu ama öyle çok merak ediliyordum ki bunu yapmaya bile hakkım yoktu. Özel bir alanım yoktu, midem bulanıyordu ve ben uzun bir tatil yapmak istiyordum.

Uzun yol boyunca sürmeye devam etsem de, kalabalık caddeye inmemle yavaşlamış ve trafiğe karışmıştım. Haftasonları gerçekten çile gibiydi, can sıkıyordu ve sürekli gözlerim etrafta geziniyordu. Adım adım ilerleyen trafiğin ortasında, sol tarafıma kayan gözlerim öyle bir şeye denk gelmişti ki aniden açılan yol ve sonrasında uzunca kornaya basan kişiyi umursamadan bakakalmıştım.

Jeongguk, bir kafenin bahçesinde, karşısındaki kadını gülümseyerek dinliyor, dudaklarının arasındaki sigara ve tamamen spor görünümüyle benim bildiğim halinden çok uzakta kalıyordu ancak kafe oldukça yakındı. Hatta buradan ismini seslensem bana dönecekmiş kadar yakındı.

Bir kez daha çalan korna sesiyle kafamı camdan çıkardığımda arabadan inen adamı gördüm, bağıra çağıra söyleniyor ve haklı olsa da küfrettiğinden dolayı kanın beynime sıçramasına sebep oluyordu, yine de, kapıyı açtığım gibi dışarıya çıkmış, "Ne bekliyorsun?" Diye bağıran adamı, "Kusura bakmayın." Diye yanıtlamıştım ama bir yandan da gözüm sürekli daha önce hiç sigara içtiğini görmediğim Jeongguk'a kayıp duruyordu. Masanın alt kısmından görünen mavi kot pantolonunun dizleri yırtıktı, içine sıkıştırdığı siyah tişörtü ve bordo rengi botlarıyla son derece hoş görünmesi yetmiyormuş gibi bir de  kahküllerini kaşlarına dek indirmişti.

Adam bir şeyler söylemeye devam ettiğinde, kadın gülerek Jeongguk'un elini tutmuş ve bu sırada dudaklarımdan, "Kusura bakma dedik!" Dökülmüştü. "Ne uzatıyorsun lan?"

Sonra Jeongguk'un hızla kafasını çevirdiğini gördüm ama nedensizce yükselen sinir kat sayımla birkaç adımda karşımdaki adamın dibinde bitmiş, "Bin arabana," demiştim, "Siktir git, hadi."

Trafiği ve onlarca insanı meşgul ettiğimizin farkında olarak basıp gideceğim sırada, "Sen kime siktir git diyorsun?" Dediğini duymuş, gözümün döndüğünü hissetmiş ve ona dönüp kafamı yüzüne indireceğim sırada koluma sarılan elleri hissetmiştim. "Bay Kim?"

Jeongguk sorar gibi seslendi, bedenimi hızla kendine çekip, adamdan uzaklaştırırken, "Lütfen uzatmayın," demişti. Sinirle nefes alıp verirken, her an patlamaya hazır bir bomba durumunda olduğumu  farkındaydım, şu an kim ne söylerse söylesin sinirlenecek gibiyken bir de lavuğun teki bağırıp çağırıyordu.

Jeongguk tekrar, "Arabanıza, lütfen." Diye adamı uyardığında kollarımı onun ellerinden kurtarıp arabama ilerlemeye başlamıştım ama tekrar peşime takılmıştı işte, "İyi misiniz?" Diye sorarken arabama binmemi umursamadan kendini yan koltuğuma atıp kapıyı kapatmış ve ona dönmeme sebep olmuştu. Bu sırada ışık yandı, arabayı tekrar çalıştırdım ve Jeongguk tekrar, "Sola dönelim," dedi. Onun söylediğine neden uyduğumu ve neden bir anda yanımda bittiğini bilmiyordum, tek bildiğim şey onun gerçekten inatçı olduğuydu ve dediğini yapmazsam beni arabadan atıp kendi sürücü koltuğuna geçebilirdi.

Sola döndük ve girdiğimiz ara sokakta bulduğum ilk yerde arabayı durdurdum, Jeongguk, "Bir sorun mu var?" Diye ortaya yeni bir soru atmıştı. Bugün çok konuşuyor gibiydi. "Babanızla görüştüğünüzü duydum, umarım iyi geçmiştir."

"Evet harika," Sinirden gülerken yanıtladım. "Ve şimdi de evime gidiyordum ama-Pezevenk herif, on saniye bekleyemedi."

Jeongguk sessiz kaldı, yavaşça kafasını sallarken, "Sizi eve..." dedi, ona doğru yavaşça döndüğümü görüp hafifçe gülümsemiş ve saçlarını düzeltirken devam etmişti. "Benim bırakmamı ister misiniz?"

into you ¤ taekookWhere stories live. Discover now