58. Bölüm: Denizin sesi

Start from the beginning
                                    

Sarsılarak hareket ediyorduk. Ellerimle iki yandan sıkıca tutmuş bir şekilde etrafa bakıyordum. Hadi ama su ustasının kullandığı kayıkta güvendesin. Hem boğulacak değilsin ya...

İşte korkular ferman dinlemiyordu. Aslında bu bir korku değil de kendimden kaçmaydı daha çok. Yerimde kazık gibi oturmaya devam ettim. Denizin ve manzaranın pek tadı kalmamıştı artık.

Beni rahatlatmak Dicle'ye kalmıştı. Çünkü Ateş'in de benden farkı yoktu ve onunla uğraşan kişi kardeşiydi. Çağan'sa kayığın öbür ucunda ve düşünceli görünüyordu.

"Abriana, sorun olmaz. Çağan bizi devirmeyecektir biraz rahatla. Belki de şu üzerindeki zırh yüzündendir. Bırak onu, saraya girerken bürünürsün."

Mantıklı olabilirdi. Derin bir nefes alıp vererek zırhımdan kurtuldum. Aslında daha iyiydi. Hafiflemiş ama aynı zamanda anında sıcaklamıştım.

Ellerimi kenarlardan çekip küçücük kayıkta hemen karşımda duran Dicle'ye minnetle baktım. Siyah saçlarındaki örgüden birkaç tutam saç yanaklarına düşüyordu. Simsiyah zırhla epey ulaşılmaz duruyordu doğrusu.

Zırhımın gitmesiyle gelen kalın giysilerim beni saniyesinde daraltmaya başlamıştı. İçime suya atlamak fikri doğarken kendime kızdım. Ne saçmalıyordum ben? Daha demin yapışırcasına kenarlara tutunan ben değildim sanki.

Muhteşem deniz havasını içime çekerek saraya baktım. Bana tuhaf şeyler çağrıştırıyordu. Sanki, sanki buraya daha önce gelmiştim. Babam burada mı çalışıyordu yoksa? Kalbim küt küt atmaya başlamıştı. Babam, o bana bir deniz kadar yakın gibi hissediyordum.

Kolumu biri tutup çektiğinde daldığım rüyalardan sıyrılıp etrafıma bakındım. Dicle Ateşi izliyor, Doğa yine Ateş'le uğraşıyordu. Çağan hala aynı pozisyonda saraya bakarak düşünüyordu. Ama ben kendi düşüncelerimle o kadar meşguldüm ki onunkilere dalmadım. Bir yanılmaydı her halde kolumun çekilmesi.

Ah, ne bitmez yoldu bu!

"Lıtak azımara..."

"Mizib zimeçilark"

Tüylerim diken diken olurken hemen yanımdaki Dicle'ye sokuldum. Ürkütücü ama bir o kadar güzel bir melodi uzaklardan duyulmaya başlamıştı. ne dediği anlaşılmayan güzel sesli birkaç kişi söylüyordu. Köylüler? Belki de bir köylü türküsünün ezgileriydi.

"Zined nines nirey!"

Ezgi yaklaşmaya başlamıştı. Sanki suyun yüzeyinden geliyordu ama bu olmazdı. Mümkün olmamalıydı. Ya da...

"Su perileri?" Sorunun sahibi olan karşı kayıktaki Aslı ürkmüş görünüyordu. William kaşlarını çatarak dinlerken kayıklar hızlanmış, diğer herkes birbirine sokulmuştu. Neler oluyordu, su perileri korkulması gereken canlılar mıydı?

Lütfen bir kaza çıkmadan saraya varalım. Ne diye bunları verdiler ki?

William ne düşünüyordu? Kaza derken ne demek istiyordu. İki karaya da eşit uzaklıkta bulunuyorduk. Geri dönmek ya da ileri gitmek aynı şeye denk gelecekti.

"Lıtak azımara lezüg, lezüg ev şedrak!"

Korkmalı mıydım? Çünkü korkuyordum. Onlar annemin türündendi. Oysa annemin böyle konuştuğunu hatırlamıyordum. Onun sesi ne çok inceydi ne kalın. Çok güzel ve melodikti. Bu seslerse melodik oldukları kadar tiz ve ürkütücüydü.

Gözlerim Alper'e kaydı.

Ne düşünüyorsun kardeşim?

-Bizim için burada olduklarını ama, ama ne olacağını göremiyorum. Bu çok saçma

Kaşlarımı çattım. Vadiden esmeye başlayan ılık rüzgâr saçlarımı savurmaya başlamıştı. Çok sıcaklamıştım.

"Nisliğed tia ayarak..."

Şarkı yaklaşıyordu. Tiz kahkahalar duyulmaya başlamıştı. Dicle'nin ellerini tuttum. Çağan daracık yerde yanıma gelmiş ayakta dikiliyordu. Kayıklar birbirine iyice yaklaşmıştı. Aramızda bir metrelik su engeli olan kardeşime baktım. O ise boşluğa bakarak değişik mimiklere bürünüyordu. İşte! İşte görüyordu ne olduğunu!

Dikkatle onu izlerken kahkahalar artmaya ve çeşitlenmeye başladı. Dört bir yandan gelen kahkahalar sıcakta hepimizi titretiyordu. Alper'in gözleri odaklarını bulmaya başladığında ilk olarak bana baktı.

"Abria..."

Sudan büyük bir hızla çıkan yosunlu eller kardeşimin ağzını kapatıp onu kollarından tutarak suya çekti. Tek tepkim çığlık atmak olurken dehşetle ayağa kalktım. Ellerim ve bacaklarım delicesine titriyordu. Alper!

"Ne yapıyorlar?"

"Çağan! Onu sudan çıkar!"

"Su bana direniyor!"

"Sakın atlama Abriana!"

Son söylenen banaydı öyle değil mi? Ama atlamayı düşünmüyordum. Çağan onu çıkarırdı. O zaman neden bir ayağım kayığın zayıf duvarının üzerine çıkmıştı?

Kendimi durduramıyordum.

Biri kolumu tutup çekiyordu. Suya düşmeden hemen önce kimlerin beni tutmaya çalıştığını görebildim. Bir kolumdan Çağan, bir kolumdan Dicle tutmuş olmasına rağmen düşüyordum.

Bu nasıl mümkün olabiliyordu? 

Bedenim suyla temas ettiğinde gözlerimi sıkıca kapadım ve son kez derin bir nefesi içime çektim. Eller ve kollar bedenimi sarmalarken denizin derinliklerine çekiliyordum. Yapabildiğim hiç bir şey yoktu. 

"Aramızda mutlu ol güzel, güzel ve kardeş..." 

***

Evet! Nasıl buldunuz? 

Sizce nasıl kurtulacaklar?

Çağan neden suya hükmedemiyor?


Bir sonraki bölüm özel bölüm olacak. Bunun için epey heyecanlıyım. 

Oy ve yorumlarınızı emeklerime çok görmeyiniz değerli okuyucularım. Çok görmeyenlere de sonsuz teşekkürler. <3 

Görüşmek üzere...

Zihin Oyunları: SınırWhere stories live. Discover now