Bölüm-25

28 4 3
                                    

"Sana dikkatli olmanı söylemiştim Batu!"

"İsteyerek mi yaptım abi? Ayrıca ses tonuna ve yüksekliğine dikkat et uyandırıcaksın onu."

Abim ve Batu tartışıyordu. Batunun elinde gitarımın kopmuş teli vardı ve biraz sinirlice bakıyordu abime.

"Noluyo yine?" dedim gözlerimi zor açarak. Batu kafasını kaldırıp bana baktı sonra da abime.

"Sevgili (!) abiciğimiz bir kızın dikkatini çekmek için birazdan gidiceği kampa senin gitarını senden habersiz almamı istedi. Ben alırken o tedirginli bir şekilde bağırınca ödüm patladı ve tel elimde kaldı."

İki kez göz kırpıştırarak baktım yüzüne. Biraz sinirli birazda korkmuş gibi karışık duygular içinde olduğu yüzünden belliydi. Ben sinirli mi görünüyordum?

"Senin olsun abi."

"Ama bunu sana Ku-" Demeye kalkışan Batu'yu susturup;

"Aması yok Batu, ister tamir edip kullanın, ister atın. Umrumda bile değil."

"Batu'nun yüzündeki ifade yerini şaşkınlığa bırakmıştı.Yerimden kalkıp Dolabımı açarken Kardeşlerimin çıktığını gördüm. Elime gelen tayt ve tişörtü giyip sahile yürümeye çıktım...

Sahile varmıştım ve anında telefonum çaldı, arayan Yaprak'tı.

"Nerdesin Ahsen?"

"Sahildeyim, bir şey mi oldu?"

"Yok. Hazır yakınken erken gel istersen. Bizim her zama gittiğimiz cafe var ya, orda 3 saat sonra buluşucaz. Haber vereyim dedim malum sizin makyaj bir saat giyinmek bir saat sürüyor. Biz Toprak'la organizasyonu yapıyoruz ordayız yani."

"Tamam ben eve gidip hazırlanayım öyle gelirim. Görüşürüz."

"Görüşürüz." diyip kapattı ve yavaş yavaş eve yöneldim.

...

Üzerimi rahat ve asil görünen -benim gözüme öyle görünen- bir siyah dar pantolon ve gri tişörtümü giydim. Hiçbir makyaj yapmadan -evet makyajı pek sevdiğim söylenemez.- Bel çantamı da alıp spor ayakkabımıda giyip dışarı attım kendimi. O sırada yanıma telefon almayı unuttuğumu far-

"Tek başına gidemezsin beraber gidelim."

"Senin amacın ne ölüyordum burda!"

"Birşey değil. Hadi yürü."

"Telefonumu alacağım bekle. Beklemene gerek yok, yani... Boşversene Kayra." diyip eve girip çıktım iki saniyede. Hâlâ bekliyor olmasın, olmasın... Lütfen olmasın, bilerek oyalandım bide. Lütfen gitmiş olsun... Gitmemiş. Kendisini hiç beklemeden -yüzüne bile bakmadan diyebilirim.- yanından yürüyüp sahil yoluna çıkan yolu takip ettim. Ben ilerlerken o da geliyordu. Tabi ki de arkamdan geliyordu yanımdan değil.

Sonunda varmıştım ve içeri girip bizimkilerin oturduğu koca masaya ilerledim. Herkes buradaydı. Sıla kalkıp "Hoşgeldin canım, gel şuraya ayırdımmm seniiin yerini." Kulağıma yaklaşıp "Kayra ile mi geldin?" dediğinde kaşlarımı çatıp soluma yerleşiveren Kayra'ya diktim gözümü. Tekrar Sıla'ya dönüp "Hayır. Bide soruyor musun?" diyip oturdum. Buraya tatlı yemek için gelmiştik ancak bazıları çorba içti. Bazılarından kastım erkekler.
Bense Karamelalı Tramisu aldım-Umarım ismini doğru biliyorumdur.- Dalmış gitmişken bana yönelen bir soruyla düşüncelerimi kafamdan uzaklaştırmaya çalıştım.

"Ahsen? Sen iyi misin?"

"Ha? Evet. Biraz hava alıp geleceğim." Diyip kalktım ve dışarı attım kendimi. Çok garip hissediyordum kendimi. Bir ses 'Çabuk içeri gir ve otur!' diğeri ise 'Umurlarında bile değilsin. Sana ihtiyaçları yok. Yolun açık olsun.' diyordu. Cafenin ışıklandırılmış camlarına dönüp kahkaha atan, eli sevgilisinin elinde olan, mutsuz olan diğerlerine baktım. Kapı açılınca birinin yanıma geldiğini hissettim ama tepki vermedim. Omuzlarıma büyük bir şal bıraktı yanıma gelen kişi. O solumda olduğu için bende onu görmek istemedim ve sağdan arkamı dönüp o güzel manzaraya baktım. Deniz, gökyüzü ve karşıdakı ışıklar. Her sokaktan, her evden bir ışık. Omzumdaki şal ile önümüde kapattım. İçeri girmek gibi bir niyetim yoktu.

"Ne düşünüyorsun?" ses Kayra'ya aitti.

"Ne düşündüğümü gerçekten merak ediyor musun?" dedim ona bakarak.

"Evet."

"Ne düşündüğümü biliyorsun. Çünkü söylemene gerek yok dercesine bakıyorsun."

"Denizin ve gökyüzünün güzelliğini mi?"

"Hı-hı" dedim gözlerimi tekrar karşıya çevirerek. "Buraya gelirken denize karşı oturacağımızı düşünmüştüm. Ama yanlızca dört duvar arasına hapsedilmiş gibi kahkaha atıyoruz. Bu... Bu korkutucu geliyor bana. O duvarların ardında bir güzellik yatıyor. Ancak biz bile bile kendimizi kapatıyoruz o odaya. Ben bunu istemiyorum." diyerek içimden geçenleri söyledim.

"Aynen senin gibi düşünmüyorum.  Biz kendimizi hapsediyoruz. En mutlu kişilerin biz olduğunu sanıyoruz ama hayır. En mutlu kişiler bunun farkına varıp, kendini özgür bırakmış kişilerdir."

Gerçekten beni anlıyor gibi konuşmuştu. Kalpten. Ben düşüncelerimin bir yarısını söyleyip bırakmıştım ve o da bunu tamamlamıştı. Gözlerim dolduğunda kafamı kaldırdım.

"Çok hafif şeyler yaşamadım ben. Bir çocuğu sevdim. O ölmesin diye ben atladım önüne. Ben ölüyordum. Sırf o ölmesin, o acı çekmesin diye. Ama o ne yaptı? Beni terk etti. Beni bırakıp gitti. Nedenini hâlâ bilmiyorum, muhtemelen birinin bana deli gibi aşık olduğunu öğrenince bunu yediremedi kendine."

"Öyle mi?"

"Ne öyle mi?"

"Biri sana aşık ve o Kuzey'i öldürmeye kalktığı için mi sen vuruldun?"

"Evet."

"Bana bu kadar anlatmamıştın. Sadece birisinin sizi kıskandığı için böyle yaptığını söylemiştin."

"Demek ki yanlış söylemişim Kayra." kısa bir sessizlik oldu.

"O seni neden bıraktı biliyor musun?"

Burnumu çekip "Neden?" dedim.

"Şahsen biri ilk benim sevdiğim kızla el ele tutuşsa bende silahı çekerdim kafasına. Kuzey senle vakit geçirdiği zaman sana daha çok zarar vereceğini düşündüğü için senden uzaklaşmış."

"Eğer öyle olsaydı... Olamaz zaten. Boşver, içeri girelim hadi." dedim konuyu dağıtmaya çalıştım.

...

Erkekler hesabı ödeyip dışarı çıktılar ve sahilde bir tur atıp evlere doğru yola çıkmak için vedalaşıyorduk.

"Ahsen seni tek gönderemeyiz, Batu'da bizde kalacak bu gün bizde. Ne yapalım?" diyip durdu Toprak.

"Benle gelir. Evini biliyorum bize yakın, arabayla gideriz." dedi Kayra ifadesizce. Benim fikrim alınmıyordu.

"İyi tamam. İyi akşamlar fındık burunlu!" diyip gittiler. Sadece Kayra ve ben kalınca bana arabaya binmem için kapıyı açtı. Bir an yüzüne baktım.

"Dua et itiraz edecek halde değilim yoksa şimdi kendim gidiyordum eve." diye söylenirken bindim ön koltuğa. Yanlız arabası çok güzeldi. Siyah renkilydi ve küçük olmasına rağmen gayet güzel görünüyordu. Arabayı çalıştırırken kafama bir soru dank etti.

"Senin ehliyetin var mı ki?"

"Merak etme ben 20 yaşındayım doğal olarak ehliyetim de var."

"Oha. Bide bizle aynı sınıftasın."

"İki yıl okula gitmedim. Geçerli sebeplerim vardı." dedi sırıtarak. Yola çıktığımızda arkamı yaslayıp sessizliğimi korudum. Yarın tatildi ve ben yarın için plan yapmakla meşguldüm. 5dk.ya evin önünde olduk ve kapıyı açıp arabadan inerken Kayra'nın "İyi akşamlar." diyen sesini duydum ve "Sanada." dedim uykulu seslerle. İçeri girip odama çekildim. Hemen uyumak istiyordum.

Yarın dinç olmalıydım...

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 20, 2018 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Ben  Böyle Lisenin!..Where stories live. Discover now