Küllük - Su Tabancası

262 157 24
                                    

SU TABANCASI

🌟

Bahar, yüzünü daha yeni yeni göstermeye başladığı günlerde kırklı yaşların başında olan kadını yine bi' sancı tuttu. Orta yaş bunalımında huyunda peydah olan temizlik hastalığı bu mevsim de kutsal bir ritüel haline geliyordu. Öyle ki bütün eşyalar yeni mekanlar aramak adına evde gezintiye çıkıyordu.

Ev halkı sabah kahvaltısının ardından ayak altında dolanmasınlar diye evden gönderilmişti. Yirmi yaşındaki genç kızı sıkılgan bir şekilde annesinin drektiflerini dinlemiş iş için kollarını sıvamıştı. Çok az kullandıkları odanın duvara gömülü dolabını temizlerken eşya yığınının içinde eline bir su tabancası geçti. Turuncu, yarı saydam tabancaya bakarken kaşlarını çatarak gülümsedi. Biraz karıştırıp kendine ait olan yeşil tabancayı da buldu. Hınzırca sırıtırken ayağa kalktı ve içine su doldurduğu tabancalarla annesinin bulunduğu odaya girdi.

" Eller yukarı Anne Hanım! "

Annesi ona daha yeni yüzünü dönmüşken suları üzerine sıkmaya başladı.

" Ne yapıyorsun yavrum, dursana? "

Gülerek duran kızı annesinin yanına bağdaş kurdu. " Bak ne buldum? " dedi, " Küçükken hep seninle bunlarla oyun oynardık. " Kıkırdayıp devam etti, " Bebeklerle oynamaktan daha eğlenceliydi. "

Kadın, dalgınca kızının elindeki turuncu tabancayı alıp bir süre izledi.

" Sana bu tabancanın hikayesini anlattım mı? "

Kızın gözlerinin içi parlarken " Bir hikayesi mi vardı? " diye, sordu.

Kadın, bakışlarını tabancadan çekip kızın gözlerinin içine baktı. " Beni hayata bağlayan bir hikaye hem de. "

" Bak şimdi daha çok merak ettim. " dedi, sonra ayağa kalktı. " Ben ikimize birer kahve yapıyorum. Hem dinlenmiş oluruz hem de hikayeni anlatırsın. "

" Fırsatçı seni. " dedi, annesi gülerek.

Kız, mutfağa gittiğinde iç çekip tekrar gülümseyerek tabancaya baktı.

***

" O zamanlar daha yirmi birinde genç bi' kızdım. Hayatın zorluklarıyla çok erken karşılaşmış, göğüs germekte zorlanıyordum. Kendimi üzgün hissettiğim anların birinde nefes almak için mahallede biraz dolaşmaya çıktım. Mahallemizde kendisine her gün küfür ettiren bir yokuş vardı. Hoş, ben o sıralar her halta küfür ederdim. "

Gülüp kahvesinden bir yudum aldı ve gözlerini bir noktaya sabitleyip devam etti.

" Yokuştan aşağı hızlı hızlı yürürken yolun ortasında durup derin bi nefes aldım. Hafif soğuk hava genzimi yakmıştı. Rüzgarla gözümün önüne gelen saçlarıma hırsla karşı koymaya çalışıyordum. Öfkem ve üzüntüm had safhadaydı. Gözümden akan o bir damla yaşı hâlâ hatırlarım. Yanağım da dağılıp kurumuştu.

Ellerim kapüşonumun cebinde tekrar yoluma devam ederken yanımdan bir grup bisikletli çocuk gülüşerek yokuş aşağı hızla geçtiler. Beni korkutmuşlardı. Çocukları sevmiyordum. Arkalarından bağırarak küfrederken daha çok sinirlenmiştim. Beş dakika yürüdükten sonra bir parkın içine girdim. Yolumu değiştirmek için kısa bir yoldu. Bakışlarımı ayaklarıma dikmiş hızlı adımlarla yürürken yüzüme gelen sularla başımı kaldırdım. Yine belli belirsiz bir küfür mırıldanırken suyun nereden geldiğini anlamak için etrafıma baktım. Karşımda bana mahcupça sırıtan genç bir adam vardı ve elinde ise bir su tabancası. Olayın idrakıyla sinirle dişlerim arasında konuştum.

Küllük | Kısa HikayelerWhere stories live. Discover now