0.1 ⌨ luke

1.1K 53 0
                                    

üvey ablası miranda'yla ve küçük yeğeni wren'le ingiltere'de geçirdiği ilk haftayı bitiriyordu. eğer amerikadaki küçük ve kesinlikle kendine yeten apartman dairesinde olsaydı, muhtemelen öğlene doğru uyanır ve buzdolabından çıkardığı makarnayı mikrodalgaya atıp ısıtırken mutfak tezgahına koyduğu dizüstü bilgisayarından birkaç youtube videosu izlerdi.
ancak ingiltere'de uyandığı sekizinci gününde yapacağı şeyler bundan çok daha farklıydı. miranda onu erkenden kaldırmak için kapısını üç defa tıklatmadan önce, kurduğu alarmla yerinden sıçrayarak uyandı. sanki kafası iki yandan büyük bir güçle baskıya uğruyormuşcasına hissediyordu ve bu şakaklarını birkaç defa ovmasına sebep olmuştu.

o sersem çocuğa katılıp ot içmeyi kabul etmeseydi belki bu ağrıya bir anlam vermezdi.
ancak işte, uyuşturucunun yan etkileri.

inleyerek yatağından kalkar kalkmaz kendini odanın içinde bulunan küçük banyoya attı. üstündeki eşofman altından ve baksırından kısa sürede kurtulup suyu açtı ve kendini ayıltmak için soğuk suyla duş almayı tercih etti. aksi takdirde, günü iki çift şişkin göz ve uyuşuk hareketlerle geçirmesi gerekebilirdi. luke'un uykunun sersemliğinden kurtulması her geçen gün daha uzun sürüyordu.
belki de gürültülü işinden vazgeçmeliydi, bunun sağlığını etkilediği barizdi.
fakat onun müzikten kopamayacağı da en az bunun kadar bariz sayılırdı.

yedi buçuk günün ardından ilk defa dizüstü bilgisayarını bavulunun derinliklerinden çıkarmayı başardı ve üstüne siyah bir nirvana tişörtüy ile bir eşofman altı geçirip odanın kapısını açtı. miranda her zamanki gülümsemesiyle, eli yumruk halinde havaya kalkmış ona bakıyordu. ''uh, demek uyandın,'' dedi yüzündeki gülümsemeyi eksiltmeden. ''bu bir gelişme olsa gerek,'' kıkırdadı.

''kendimi alıştırmaya çalışıyorum,'' diyerek gülümsedi sahte bir şekilde. ingiltere'de geçirdiği monoton bir haftanın ardından farklı şeylere alışmaya başlaması gerektiğini düşünüyordu. sokağın sonunda bulunan starbucks'dan bir adet latte alıp blogger'larla dolu masaya yerleşir ve youtube'a giriş yapabilirdi?
kulağa mükemmel geliyordu.

''ah, pekala. kahvaltıyı hazırladım. birkaç pankek ve mısır gevreği var,'' diye önerdi miranda. luke küçük oğluyla tek başına yaşamasınn zor olduğunu düışündü. wren'in babası, beş sene önce geçirdiği trafik kazasında ölmüştü ve luke'un babası miranda'nın zor bir dönemi atlattığından bahsedip belki onun yanında bir yaz geçirip geçirmek istemeyeceğini sormuştu. luke'a kalırsa, ingiltere sadece yazın birkaç defa güneşli günlere sahip olmasını saymazsak, soğuk ve yağmurlu bir ülkeydi. öyle ki bu soğuk hava, sanki insanların ruh halin de yansımıştı. ayrıca aksanları nedeniyle bazen onları anlamakta da güçlük çekiyordu. neden çoğu amerikanın bu aksanı sevimli bulduğunu asla anlamıyordu. ırkçı değildi, ama ingilizlerden hoşlanmadığı bir gerçekti. bu yüzden bir ingiliz olan üvey ablası miranda'dan daima kaçınırdı, ta ki sekiz gün önceye kadar. buraya gelmeyi kabul etmesinin sebebi miranda'nın zor bir dönemden geçmiş olmasından dolayı onun yanında olmak istemesi değildi elbette, sebebi londra'nın ara sokaklarından birinde bulunan küçük bir gece kulübünde çalan gruptan aldığı solistlik teklifiydi. şimdi her gece, geç saatlere kadar insanları eğlendiriyor ve onlara yazdığı müzikleri tanıtma şansı yakalıyordu. eğer gerçekten burada yaşasaydı bu işi devam ettirmek güzel olurdu, ama iki ay sonra buradan ayrılması gerekiyordu.
gitmesi gereken bir okulu ya da yapması gereken bir işi yoktu, ancak burada da yaşamıyordu.
belki birlikte çaldığı grup da onunla beraber amerika'ya gelmeyi kabul ederdi?

''kahvaltıyı dışarıda ederim, çıkmam gerek,'' diye geveledi luke ve hızlıca miranda'nın yanından geçerken miranda'nın siyah saçlarının havalanmasına sebep oldu.

merdivenleri atlayarak inmeye başladı. wren'e belirsizce el salladıktan sonra kendini hızla dışarı attı. asla iyi bir dayı olamayacağı kesindi.

sokağın sonundaki küçük kahve dükkanına girdiğinde, kendine hayal ettiği gibi, bir adet latte aldı ve boş bir masaya oturup dizüstü bilgisayarını masaya yerleştirdi. kahvesinden büyük bir yudum aldı ve kutuyu bilgisayarının yanına bırakırken, masaüstünün açılması için şifreyi girdi. kusmuk.
bu şifteyi girerken her zaman yüzünü ekşitirdi. köpeğinin adını daha düzgün bir şeyler koymalıydı.

internet sayfasını açtıktan sonra arama çubuğuna hızlıca www.youtube.com yazdı. üye girişi yaptıktan sonra kendini güldürecek bir video arayışına girdi. kahvesinden bir yudum daha aldı ve arama kısmından favori youtuber'ının ismini aradı.

joannah evans.

▶ youtuber ⚥Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin