İkinci Bölüm

300 90 125
                                    

30.12.2018
💜TaE💜

Gözlerimi kısarak, tıpkı karşısındakine göz dağı verircesine attığım adımlarımla yanına yaklaştım. Umursamaz tavrıyla taburenin üstünde oturmaya devam ediyordu. Beni farketmemiş gibi davranmasına oldukça sinir olmuştum.

Ellerimi göğsümde bağlayarak, tepesinde kalkmasını beklediğimi belli edercesine dikilmeye devam ediyorken, aynı zamanda tempolu bir şekilde tek ayağımı yere vuruyordum.

Sonunda yanıma yaklaşan öğretmenim elinde ki mor kalplerle süslü tabureyi uzatmıştı. Yüzüne bakmaya niyetim olmadığını anladığında ise, diz çöküp boylarımızı eşitleyerek gülümsemişti.
Hoş bir gülümseyişi ve şefkatli bakışları vardı. Bu onun sevimli görünmek adına takındığı bir maskeyse, gerçekten işe yarıyordu.
Sevimli, sabırlı ve inatçı genç öğretmen, sol üst cebinden çıkardığı kalemin sert kapağını açma çabalarından sonra taburedeki isimliğe ismimi heceleyerek yazmaya başlamıştı.

"Miiiiin Seeeeooooo"

Adımı telafuz ederken ki ses tonu ve yüzündeki mimikleriyle, ben dahil yüzünü gören herkesten sessiz gülüşmeler duyuluyordu. O ise son derece ciddi bir ifadeyle kaşlarını kaldırmış bana bakarken:

"Sana böyle hitap edeceğimize göre bütün etiketlere adını yazmalıyız değil mi?"
diyerek uzanmış ve saçlarıma beklemediğim sıcak bir öpücük kondurmuştu.

Ağır ağır onaylayarak başımı sallarken sınıfa girmeden önce
Bu kadar genç ve tecrübesiz olmasına rağmen çocuklarla nasıl başa çıkabiliyor? Diye aralarındaki konuşmalara şahit olduğum velilerin aradıkları cevabı sanırım daha ilk günümde bulmuştum.

Öğretmenimin yüzündeki şaşkın bakışlarım, tam arkasında kalan mavi tabureye kaymıştı.

Bu sınıfa ilk geldiğimde oturduğum tabureydi ve kapmak için yarıştığım çocuğun olmalıydı.

Sevimli öğretmenimizin "hikaye zamanıııı" demesiyle irkilerek, herkes gibi yerime oturduğum da boş kalan taburenin sahibi az sonra kapıda suçlu bakışlarla belirmişti.

"Yerine geç Kim Taehyung! Ve bir daha benden izin almadan da dışarı çıkma!

..........

Annemi bulabilmek için gözlerimle kalabalığı tararken, yanımdan hızla geçip sendelememi sağlayan çocuklara aldırış etmiyordum. Ta ki yanımda sürüklediğim hırkam, savrulup yere düşene kadar.

Sinir ve nefretle hırkama doğru attığım adımlar, aynı zamanda beni orta yaşlı ve sevimli bir kadının önüne getirmişti.
Benden önce eğilerek eline aldığı hırkamı silkeleyerek tozlarından arındırmıştı. Sahibini arar gibi adımı söyleyerek etrafa bakınmaya başladığında yanına yaklaşan çocuğun sesiyle gözlerimi kadından sesin sahibine indirmiştim.
"Min Seo" isimliğimi okuduğunu anladığım kadına seslenerek beni işaret ediyordu.

İsmimi duyarak kalabalığı yaran annemin halinden nefes nefese kaldığını anlamak zor olmamıştı.
Elimden tutarak sesin sahibine dönmüş, gülümser bir ifade ile teşekkür ederek hırkamı almıştı.
Annem geç kalma sebebini ve beni endişelendirdiği için ne kadar üzgün olduğunu anlatırken, bense çokta umurumda olmamış bir havayla, gelirken incelediğim yolu tekrar inceleyerek tanımaya çalışıyordum.

Okulun bitmesiyle yollar çocuklar ve velilerle doluydu.
Biraz olsun soluklanabilmek adına ilerdeki parkı işaret ederek "ne dersin?" diye dinlenmeye ihtiyacı olan bir ses tonuyla sormuştu.
Oturduğu bankta diğer çocuklara katılmamı söylerken, gözleri gözlerime solgun bakıyordu.
Rengi bembeyazdı ve bir kaç gündür olduğu gibi muhtemelen hastaydı.

İçimizdeki Yangın | TAE |Where stories live. Discover now