/11\

2.3K 88 36
                                    

••

"Bu çok sıradan bir fikir, Bay Wolfhard." diyerek ayağa kalktı ve beyazperdenin yanına gidip Finn'in karşısında durdu.

"Peki siz olsanız nasıl yapardınız, Bayan Lillis?"

"Öncelikle arka plan rengini değiştirirdim," dedi ve perdede yansıyan görüntüyü gösterdi.

"Nereden ilham alarak kızıl rengini seçtiniz, bilmiyorum ama bu çok iç boğucu olmuş."

"Tabii benim içimi boğmadığı için bencilce düşünmüşüm, Bayan Lillis, haklısınız. Arka plan rengi değişmeli." dedi Finn, bakışlarını Bayan Lillis'ten ayırmadan.

"Sonrasında senaryoda birkaç değişiklik yapmalı ve marka yüzü olarak kız değil erkek çocuk kullanmalısınız."

"Neden erkek?"

"Erkekler her zaman duygularını daha iyi saklar da ondan."

Finn ile Bayan Lillis, birkaç saniye birbirlerinin gözlerine kenetlendiler. Ardından Bayan Lillis, iç çekerek tebessüm etti ve toplantı masasında oturup onları izleyen çalışanlara döndü.

"Sizin fikirleriniz neler?" diye bir soru yöneltti herkese.

"Arka plan rengi parlak bir sarı olabilir, Bayan Lillis."

"Evet, bu güzel bir tercih olurdu."

"Senaryoda değişiklik yapmak yerine sonuna ufak tefek eklemeler yapılabilir bence."

Birkaç kişi daha kendince fikirler attı ortaya. Bazıları da yalnızca Bayan Lillis'e hak verdi ve sustu.

Toplantı masasının ortasındaki çalar saatin sesi duyulduğunda herkes dosyasını toplamaya başladı.

"Hepinize teşekkürler, arkadaşlar. Toplantı bitmiştir." dedi ve bilgisayardaki belleği çıkardı, Finn. Herkes toplantı odasından çıktı. Sadece Bayan Lillis ve Finn kalmıştı.

"Yarınki toplantıya, sunulan fikirleri de göz önüne alarak, yeni bir proje ile hazır bir şekilde gelmenizi istiyorum, Bay Wolfhard."

Finn, belleği ve dosyalarını çantasına koyup elindeki kalemle ona bakan Bayan Lillis'e döndü.

"Tabii, Bayan Lillis."

"Parlak fikirleriniz var, Bay Wolfhard. Bu reklam sektörü için önemli bir isimsiniz ve görüşleriniz benim için önemli. Fakat çocuklara özgü olacak bir reklam için çok derin duyguları içinde barındıran bir tasarı olmuş."

"Sizi çok iyi anlıyorum, Bayan Lillis. Söylediğim gibi, haklısınız."

Bayan Lillis, gülümseyerek kendi dosyalarını topladı ve sandalyenin üzerindeki ceketini giyen Finn'e baktı.

"İyi günler, Bay Wolfhard."

"Sana da Soph..."

Bayan Lillis, aniden durdu ve şaşkınlıkla Finn'e baktı. Finn de ne dediğinin farkına vardı ve susarak başını öne eğdi.

"...Yani, size de iyi günler, Bayan Lillis."

Bayan Lillis, sertçe yutkunarak toplantı odasından çıktı. Finn, elini masaya vurup sinirle iç çekti.

"Seni aptal!" diyerek kendisini azarladı.

"Bir de samimiyet kurup odada tekken yakınlaşsaydın kıza."

Elini kıvırcık saçları arasına geçirdi ve derin bir of çekerek çantasını eline alıp toplantı odasından çıktı.

"Hoşça kalın, Bay Wolfhard." dedi ve gülümsedi, ofisin giriş kapısındaki sekreter. Finn, gülümseyerek karşılık verdi ve ofisten çıktı. Ceketinin cebindeki araba anahtarını aldı ve aracının yanına ilerledi. O sırada sol tarafta montuna sarılarak bekleyen Sophia'yı gördü. Durdu ve dikkatle rüzgarda uçuşan kızıl saç tutamlarına baktı hayranlıkla. Ardından Sophia'nın üşüdüğünü anlayarak büyük adımlarla yanına gitti.

"Merhaba." diyerek gülümsedi.

Sophia, kollarını bedenine daha sıkı sararak Finn'e baktı ve tebessüm etti.

"Merhaba, Bay Wolfhard."

"Aracınız yok mu?"

"Jaeden alacaktı ama..." diyerek yeniden yola baktı ve ofladı.

"...Hâlâ yok."

Finn, gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı ve içindeki zafer marşlarını susturmaya çalıştı.

"Isterseniz sizi ben bırakabilirim."

"Çok sağ olun, Bay Wolfhard ama buna gerek yok."

"Donuyorsun, Sophia." dedi hızla ve ardından yeniden yaptığı hatayı fark ederek yüzünü buruşturup kendisine lanet etmeye başladı.

"Sorun değil." dedi Sophia, tebessümü büyürken.

"Efendim?"

"İşten çıktık, değil mi? Bay, bayan veya resmi dili bırakabiliriz,"

Sophia, Finn'e bakıp iç ısıtan, samimi bir gülümseme koydu dudaklarına. Ardından yeniden yolu kontrol etti.

"Baksana, Finn," dedi ve çaresizce ofladı.

"Teklifin hâlâ geçerli mi?"

Finn, o an belki de dünyanın en mutlu adamı oldu. Sophia, sevdiği kız, ona adıyla hitap etmiş ve kendisinden onu evine bırakmasını istemişti.

"T-tabii." dedi ve eliyle arabasının olduğu tarafı işaret etti. Sophia, gülümseyerek teşekkür etti ve ilerlemeye başladı.

Mutluluk, heyecan ve hayranlıkla Sophia'nın arkasından baktı. Ardından bir şey belli etmemek için büyük ve koşar adımlarla ona yetişti.

••


AdolescentsWhere stories live. Discover now