Beni teselli etmek için il dışından geldiği gibi soluğu yanımda alan Elçin'i gördüğümde babamın ve Berzah'ın yanında yapamadığım için hüngür hüngür ağlamıştım. Elçin, şimdiye kadar olduğu gibi yine en zor anımda yanımda durmuş, bana destek olmuştu ta ki Emir'in karşısında:

"Zeyd'in delilleri tersine çevirmeyip Erkan'ın tarafını tutmadığına ve Berzah'ı hapse attırmak için bunu yapmadığına emin misiniz?" diyene kadar. Ben tam:

"Zeyd öyle biri değil." diyerek açıklamaya başlamıştım ki Emir küreyerek Elçin'in üzerine yürüdü:

"Ne dediğine dikkat et ya da derhal burayı terk et. Ne bildiğini sanıyorsun?"

Neyse ki ben Emir'in önüne geçtiğimde Şimal de onu kolundan tutup sakinleştirdi. Emir onu gördüğüm günden bu yana ilk defa bu kadar öfkeliydi. Her zaman ki sakin ve neşeli hali ortadan kalkmış bambaşka birine dönüşmüştü. Yanlış bir şey söylediği için gözleri dolan ve kendini kötü hisseden Elçin'i arabasına bindirip evine yollarken ona teselli verecek halde de değildim.

Ortada dönen oyunlar benim başımı ağrıtmaya başlamıştı. Tek bir hedef, tek bir suçlu vardı; Erkan Tuğ. Ama elimizde hiçbir kanıt yoktu. Yaydan çıkardığımız ok bizi vurmuştu. Berzah cinayetle suçlanıyordu ve ilk soru şuydu; o silah kasadan nasıl çıkmıştı? İkinci soru kasaya tekrar nasıl gelmişti? Evde bizden başka kimse yokken bunu kim nasıl yapabilmişti? Aklımda ki tüm şüpheli listesini tekrar tekrar düşünüyordum ama sonuç temiz bir listeydi ve bir sonuca varamıyordum. Emir eve giren çıkan herkesi kontrol etmişti ama sonuç yoktu.

Sabah namazından sonra uyuyamamış salonda ki pencereden dışarıyı izliyordum. Kaç saat geçti bilmiyorum. Aklım bugün ki görüşme günündeydi. Berzah'ı görecektim bugün.

"Kızım," babamın sesi daldığım düşüncelerden birden çekip aldı beni, ürkerek geri çekildiğimde koluma dokundu: "İyi misin?"

"İyiyim baba." hiçbir şey demeden omzumu sıvazladı ve bana sarılıp başımdan öptü, bu bana söyleyeceği tüm kelimelerden daha önemliydi ve daha iyi gelmişti. Dış kapının açılmasıyla Emir kapıdan içeri girdiğinde babamla bizi görüp salona yanımıza geldi. Yorgunluktan avurtları çökmüştü. Onu en son önce ki gece görmüştüm o zamandan bu yana eve yeni geliyordu.

"Bir gelişme var mı oğlum?" diye babam sorduğunda ben cevabı bildiğimden sustum.

"Yok. Aklımı oynatacağım, yok." sessizce kendi kendime sordum:

"Ne zamana kadar sürecek bu?"

"Kendinizi umutsuzluğa koy vermeyin. Elbet geçecek bu günler." Emir babamı duymamış gibiydi:

"Talha, bugün yarın Erkan'ın yakasına yapışacak."

"Nuh, asla buna izin vermez. Ayrıca unutmayın ki eğer Erkan'a karşı bir adım atarsanız bu Vahap'a ve Zekeriya'ya da değecektir boş bırakmazlar sizi."

"Bizde üstünüz siz varsınız, Cemal abi var, Suat abi var."

"Emir oğlum bak-"

"Bir an önce bir şey yapmalıyız. Berzah'ı orada bırakamayız."

"Biliyorum ama sabretmeniz gerek."

"Nereye kadar, tüm ipuçları bir yerde donuyor, sonuç yok."

"Atladığımız bir şeyler olmalı."

"Ama ne? Erkan nasıl olurda hiç açık vermez." dediği anda çalan telefonumdan Selen'in aradığını görüp hemen cevapladım:

"Günaydın Hare Hanım, Hicaz beye ulaşamadım da."

NUNWhere stories live. Discover now