22.Bölüm

7.6K 673 15
                                    

İçimde bitmiş bembeyaz bir papatya tanesini iki parmağımla narince tutup koparıyorum. En sevdiğim kelebeklerdir papatyalar. Babamın bana öğrettikleri arasında en sevdiğim şey budur belki. Derler ki kızların ilk aşkları babalarıdır. Pelerinsiz süper kahramanları olan babaları... Çok doğru. Hicaz Karan gibi bir babanın ilk aşkım olması, öyle bir babaya sahip olmak benim için gururdur ancak. Belki de babamın mükemmel olmasının sebebi benim babam olmasıydı. Her şeyim olmasıydı. Bu yüzden onu kaybettiğim de ne kadar eksik hissettim hiç bir hikâyeye konu olamaz. Bir Berzah anlardı beni, öyle düşünüyordum ama sanırım bu konuda da yanılmışım. Her şeyimi kaybettiğimi düşündüğümde uçsuz bucaksız ummanlardaydı aklım ruhum da keza. Lakin bitirmeyen, yitirmeyen vardı elbette.

Dünyada ki en mutlu aileye sahipken onları birden kaybedip dünyada ki en kimsesiz insana dönüşmek bir saatimiz alıyordu fanide. Ama manevi bakarsak o bir saatlik kayıp içimizde yirmi üç yıla denk geliyordu. O kayıp tüm hayatımızı alıp gidiyordu. Tüm çocukluğumuzu, gençliğimizi, sevdiklerimizi yok ediyordu. Ölümün manevi boyutunu tartışmayacağım, hayır. Tam tersi bugün bir var olanın nasıl olduğunu nasıl hissettirdiğini anlatacağım size.

Bu hayatta eğer imtihanınız sevdiklerinizi kaybetmek ise dünyada ki en zorlu sınava tabi tutulmuşsunuzdur. Çünkü bundan daha acı bir şeyin olmadığını hepimiz biliyoruz. Nedenler, niçinler, sonuçlar sadece bir saat içinde toparlanıp birleşir ardından hemen eriyip gider içimizde. Kaybettiğiniz gerçeğin farkına vardığınızda bir şeylerin artık geri dönülemez olduğunu kesinlikle fark etmişsinizdir. Bir şeylerin bittiği içinize sinmiştir tam tersi ise, bir gözyaşı, bir şükür mahiyetinde. Mucizelere inanır mısınız bilmem. Her zaman gerçekleşir mi onu da bilmem. Lakin eşsiz zamanlara tekabül ettiği kesin ve olduran Allah'a hamd olsun.

Bulunduğum an donmuş zamanda. İçimde bir saatin tik takları zamanının binde biriyle yarışacak derecede yavaş ilerliyor. Hayır, hayır. Bunun gerçek olma ihtimali yok diyor içimin buzdan yanı. Sorular peş peşe geliyor yine. Aklımın derin odalarından cevaplar, nedenler hepsi birer birer karşıma dökülüyor. Bir durgunluk, mutluluk ve şok sarılıp sarmalıyor ediyor beni. Aklım yüreğimden önce yaşadığım anı tasdiklemiş tüm hücrelerimi şaha kaldırıp mutluluktan başımı döndürmeye başlamış.

Çölde görülen serapları bilirsiniz. O an neye ihtiyacınız var ise onu önünüze serer, gerçeklik ile birer birdir. O an yalan olduğuna inanmanız imkânsızdır. İstanbul'un esintili bir akşamüzerinde serap görme ihtimalim yüzde kaçtır sizce? Ben söyleyeyim; milyonda bir. Tabi akıl sağlığımı kaybetmiş isem orası başka. Karşımda ki adam bir halüsinasyon değilse şuan babam sağ gözünden düşen bir damla yaş ile bana bakıyor.

"Hare."

Buram buram özlem kokan tanıdık sesi en son hatırladığımdan biraz daha pürüzlü. O su gibi akan tınısından eser yok. Konuşmak için kendini çok zorluyor. Gözümden bir damla yaş düştüğünde gördüğüm şeyin gerçek olup olmadığını söylemesi için Berzah'ın onayına ihtiyacım varmış gibi ona baktım. Evet doğruydu. Tekrar babama baktığımda sağ elini kaldırıp bana doğru uzattı. Şimdiye kadar onun için ağladığım anların hepsinin içimde bastırdığı duygular bir barajın kapağının birden açılması gibi tüm gözyaşlarımı, hıçkırıklarımı dışarıya vurdu.

"Baba!" diye feryat ettiğim vakit çoktan ona doğru koşmaya başlamıştım. Kollarımı ona doladığım anda gerçekliğini hissettim. Sıcaklığı ben buradayım diyordu. Babam hayattaydı.

"Ya Rabbel-alemin!" dedi sessizce bana sarılırken babam: "Sana şükürler olsun."

Ne kadar süre ona sarılarak ağladım bilmiyorum. Sonunda ağlamam sessiz iç çekişlere döndüğünde elimle gözyaşlarımı silip ona döndüm. Tanıdığım dağ gibi babamın üzerinden sekiz ay değil sekiz yıl geçmiş sanki. Göz torbaları şişmiş. Çakır gözlerinin etrafı kırmızı bir göle dönmüş, ne kadar süredir ağlıyor olduğu içimin kayalıklarına çarpıp sızlattı yüreğimi. Geçen sekiz ay saçlarında ki tüm gençlik belirtilerini alıp yerini bembeyaz bir hüzne bırakmış. Gözlerinin kenarındaki derinleşmiş kırışıklıklar daha da kötü bir hale soktu beni. Daima sağlıklı görünen babamın yerinde yüzü zayıf, avurtları çökmüş bir adam var. Demek Leyla'sız Hicaz böyle oluyordu. İyi ki dedim içimden annem onun bu halini görmüyordu. Kim bilir ne kadar yalnız hissetmişti kendini? Bensiz, annemsiz ne kadar kahrolmuştu? Ona bakarken anladım ki babam benden daha kötü bir haldeydi. Ellerimle gözünden düşen yaşları yavaşça sildim. O da aynı şekilde beni süzdüğünde aynı hisler içinde olduğunu anladım.

NUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin