Ama şimdi evdeyiz, haz etmediği kuzenim yanımda olsa dahi bir sorun yok, mutfağa girip yanağımdan öpücük kopardı.

"Günaydın yavrum. Aa, sana da günaydın, kuzeni."

Öz kuzenim bile değildi, adını da bilmiyorduk. Resmen adsız kalmasın diye hiç sevmediğim Hyun A'yı anne kabul ederek kuzenim yapmıştım.

"Günaydın tiramisum."

Kahve ve çikolata, tamam işte eşittir Thomas.

Yüzünü buruşturup bana döndü.

"Ya Girry de, ya da bana seslenme."

"Tamtam, hadi sen de birkaç marifet göster de kuzenim yetenek görsün." 

Her kuzenim'de bir öğürüyordum, içimden.

"Dong Yeon."

Anlamayarak suratına baktım.

"İsmim."

Dongdong Yeonnieeee-ah! İçimden birçok takma isim aktı geçti resmen.

"Dingdong, Tamtam, ben abimi uyandırmaya gidiyorum, pardon çağırmaya."

Şakıdıktan sonra hoplayarak abimin kapısına geldim. Kapıyı çalmak üzereydim ki yavaşça sinirlendim ve kaşlarım çatık, hışımla içeri daldım. Yataktaydı, ben girince çılgınca dönmeye başladı, sonra da gözlerini açıp uyumasına ben engel olmuşum gibi baktı. Yani biraz engel olmuş olabilirdim de ama evin kapısını kim açtırdı, sevgili öğk kuzenim tamam Dingdong. Ona kızsın banane. Uyumuştur uyuyacağı kadar hem, yorgunluktan kızaran gözleri öyle demese de.

"Sadece iki saat uyuyabildim, becerebilirsem akşama kadar uyumak istiyorum. Aç değilim."

"Ah olur mu öyle şey prensim, akşam yemek de yemedin. Hem Dingdong da Tamtam da döktürdü, gel biraz ye, hatrım içiiin."

"Dingdong kim, Tamtam kim? Senin enerji kaynağın ne? Yataktan kalkacak halim yok."

Kolundan çekiştirip kaldırdım ayağa, mutfağa sürükledim. Madem başıma bu Dong Yeon'u da sarmıştı, ceza olarak uyumayacak ve bol bol yiyecekti. Mutfağa geldiğimizde dağılmış olan etrafa hüzünle göz gezdirdim. Thomas'ın ensesine vurdum.

"Bir kere yüzümü kara çıkartma, bak bir kere ya, çok bir şey değil."

Hemen kızaran ensesine daha da hüzünlenip tezgahın üzerine döktüğü hiç kullanmadığı unu yanaklarıma buladım. Dudaklarım sarkık hazırlanmış masaya oturdum. Thomas hazırladığı domatesli yumurtayı sofraya getirip yanıma yerleşti hemen. Karşıma zıplayan Dong Yeon'a şaşkın şaşkın baktım. Ya ben bugün özel günümde miyim acaba insanları bu kadar inceliyorum.

"Thomas,"

"Ne, ne oldu, boğazın mı ağrıyor, bardağını vereyim, peçete mi, yoksa öpeyim mi?"

Endişeli halini fırsata çevirmek gibi gören diğer şahıslardan abim olanı Thomas'ın koluna vurdu. Dong Yeon'un kaşlarının çatıklığını görmüştüm. Ona ne oluyorsa.

"Şey,"

Karşımda oturmayışından ve yalnız olmayışımızdan sürekli tünele giriyorduk.

"Dur çekmiyor," diyerek yüzümü parmaklarıyla kendine çevirdi. Sonra normal haline dönüp arkadan bardağıma uzandı ve üstüne yeni çay doldurarak önüme koydu. Tabağımı hazırlayıp üzerine bir yaprak nane bıraktı. Sallanıp gülümseyerek yemeye başladım. Abim ve Dong Yeon ise bizi şaşkınlıkla izliyordu.

Sonra birden ciddileşerek oturuşumu düzelttim.
"Konuya,"           
"dönelim."         
Ağzım dolu olduğundan cümlemi Thomas tamamladı. Yutup devam ettim.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 13, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

EurilleWhere stories live. Discover now