3

35 2 0
                                    

"Hiçbir eşyam yanımda yok!" diye bağırıyordum saçlarımı çekiştirirken durumu kabullenmişçesine. Kendi evime bile göndermeyeceğe benziyorlardı.
Eli odama zorla soktuktan sonra hınçla ve sessizce konuştu. "Bağırmayı kes." Odaya dönmemle kendime engel olamayarak hayranlıkla etrafı süzmeye başladım: kesinlikle kendi eşyalarımdan fazlası vardı. Bilgisayarımı çantasından kurtarıp üzerimdekiler çıkarmadan kendimi yuvarlak ve odanın ortasındaki yatağın üzerine attım. Kapının çekilme sesi gelmemişti, ben de kapıdan girer girmez görünen yatağın içinde yüz seksen derece dönüp abi'me sahte bir gülümseme sunarak bilgisayarı iki tıkla açıp işime koyuldum. Kapı gıcırdayarak kapandı. Oda ballanmış, kapısı hâlâ yağlanmamış. Kapının ardından tamamen kapandıktan sonra bir küfür duyuldu ve Bay No'yu işittim.

"Hâlâ mı gıcırdıyor?" Sanırım unutmuş. Azar yiyecek, haha.

Mesajlaşma, Giruille.

G: Ne oldu
E: Öz babamla tanıştım
G: Ha******
E: Odamı görmen gerek
G: Evin çöpleri orda duruyor
E: Giruille aranıyor...
G: Puppy arıyor...

"Tch, tch. Bilemediin!"
Sırıtarak ekrana baktım.
"Daha mı kötü, niye gülüyorsun lan? İyice şizofrene bağladın."
Kamerayı çevirip odada minik bir geziye çıkarttım. Sesli bir küfür savurunca kamerayı kendime çevirirken hoparlörü kapatıyordum.
"Beni de oraya aldırtıyorsun."
Kapı açıldı. 'Kapı çalma diye bir şey var?' dercesine suratına bakmıştım, kapıyla birlikte biraz geri çekilip kapıyı tıklattıktan sonra tekrar girdi ve sordu. "Kiminle konuşuyorsun?"
Bu sesi duyup onunla tanışmak için can atan Giruille, gülmüyorum gülmüyorum, hazırlandıktan sonra telefonu No'ya çevirdim.
"Giruille,"
"Merhaba Bay Mejia! Ben Giry- yani Eurille'in en yakın arkadaşı Giruille." Ana sebep farklı olsa da ikimiz de sinirlenmiştik. "Giruille." Uyaran ses tonumdan bir şeyler anlamasını umuyordum ancak kafasına peruğu geçirdiğinden beri sağlıklı düşünemiyordu. "Affedersin," muhtemelen bir erkek sesi ve ettiği küfür adına içeri dalan No'yu dışarı yollamak adına sarf ettiğim bir özürdü bu. Kapıyı arkasını dönmesiyle suratına(arkasına) kapatmış olmaktan bir endişe duymuyordum. Peruğunu çoktan atmış, dudağındaki ruju kayık Geek'e baktım.
"Bir daha ona Bay Mejia deme."
"Yanlışlıkla söyledim..."
"Yanlışlıkla konuşma o zaman. ... Kapatıyorum."
Telefonu kilitleyip bilgisayarın ekranını indirdim. Kendimi sırtüstü yatağa bırakıp gözlerimi yumdum. Açtıktan sonra bir süre tavanı izleyen gözlerimin etraftaki eşyalara kaymasıyla yerimden usulca kalkıp hoplaya zıplaya pembe elbiselerin yerini yırtık, salaş, koyu giysilerin alacağı elbise dolabının yanına ulaştım. Bir sürü etek ve elbise. Bir peluş ayı, birkaç mum, lastik toka olması gereken yerde kurdelalar, Barbielere nazaran büyük boyda iki porselen bebek -ya yere düşürür ya yere koyduktan sonra unutup hoplayıp zıplarken kırarım- , bir çerçeve.. o ben miyim? Annem ve No ve ben, ve abim. Abim benden kaç yaş büyük acaba...

Gitarımı alıp akşam çalmayı planladığım parçayı çalışıyordum. Tabi 'izin vermezler' gibi bir düşüncem yoktu.

Parmaklarımı daha birkaç notalık hareket ettirmiştim ki, dışarıdan bir gürültü geldi. Devrilme sesi.

No'nun eşine ait olduğunu düşündüğüm sesin çığlıklarıyla sarsılıyordu, annemlerle veya kendi kaldıklarıma göre küçük sayılan malikane. Kulak kabarttım söylediklerine, az boğuk olsa da anlaşılıyordu. Eski kaldıklarımda bu kadar gürültü olmuyordu, duyduğum kadarıyla da gitar çalmamdan bu kadar rahatsız olmuyorlardı.

Ona şunu bu vakitte çalmamasını söyle! Zaten zor uyutuyorum, kendim de zor uyuyorum. En ufak sese karşı bir hassasiyetimiz var.

Sesi ağlamaklıydı. Ancak numara olduğunu bir sonraki cümlesindeki ciddi ve sinirli havadan anladım.

EurilleWhere stories live. Discover now