'Dün maçta top kaçınca yanına gidip konuştuğun adam kimdi hyung?' diye sordu Minho göğsünden ağırlık kalkmış gibi hissediyordu ama Dongjoo sunbaenin kaşlarının sorgulayıcı bir şekil aldığını görünce panikledi.

'Yani söylemek zorunda değilsin istemiyorsan, ben sadece merak etmiştim.' diye kendini açıklamaya çalıştı ama Dongjoo sunbae lafını kesti.

'Öyle bir şey değil şaşkın. Bana onu sormana şaşırdım, sahiden onun kim olduğunu bilmiyor musun?' diye sordu Dongjoo sunbae Minho hayır anlamında başını sallayınca önüne dönüp anlatmaya başladı.

'Kibum..' dedi usulca gözleri uzakta bir noktaya takılmıştı ve sesi daha yumuşak çıkıyordu. Minho hem onun ismini öğrendiği için hemde Dongjoo sunbaenin bu ani değişimine anlam veremediği için olduğu yerde titredi. 

'Kibum benim için özel bir insan çünkü o konuşmuyor.' bu cümle Minho için çok kafa karıştırıcıydı Dongjoo sunbaenin Kibum için özel demesi onu biraz kızdırsa da konuşmuyor kısmı onu meraklandırıyordu.

'Konuşma engelli değil ama o günden beri susuyor. Kimseye tek bir kelime etmedi öğretmenlere bile, onunla kaç kere konuşmaya çalıştığımı hatırlamıyorum.' diye açıklamayı sürdürdü Dongjoo sunbae artık sesinde acı vardı. Minho daha fazla dayanamayıp sordu.

'Neden konuşmuyor peki? Ne oldu da susmayı tercih etti?' sorarken Dongjoo sunbaeye biraz daha yaklaşmıştı Minho ağzından çıkan hiçbir kelimeyi kaçırmak istemiyordu.

'6 ay önceydi ve o... O bu hayatta en sevdiği insanı kaybetti.' Dongjoo sunbae bu cümleden sonra durakladı ve nefesini düzenlemeye çalıştı. Minho içinin acıdığını hissediyordu. Demek sevgilisini kaybetmek onu bu hale getirmişti.

'Ağabeyi... Seungbum benim yakın bir dostumdu şeyden...yetimhaneden.' diye zorla bitirdi cümlesini Dongjoo sunbae yanakları kızarmıştı ve sesi çatlıyordu. Ama utanan Minho'ydu onun hakkında sevgilisini kaybetti diye düşündüğü için kendinden utanıyordu.

Boğazını temizleyip oturuşunu dikleştirdi Dongjoo sunbae aklına gelen bazı şeyleri silmeye çalıştığı belliydi. Minho boğazının kuruduğunu hissediyordu içinin çöle döndüğünü hissediyordu Dongjoo sunbaenin tekrar konuşmaya devam etmesi için konuşmaya başladı.

'Ben özür dilerim. Seni kırmak o günleri hatırlayıp üzülmene sebep olmak istemezdim. Ben-ben gerçekten bilmiyordum.' Minho cümleyi zorla bitirdi çünkü her kelime diline ağır geliyordu. Dongjoo sunbaenin yetimhanede büyüdüğünü bilmiyordu kendi menfaatine birinin duygularını incittiği için kendine kızıyordu.

'Sorun değil yetimhanede büyüdüğümü söylemek artık o kadar üzücü değil.' Dongjoo sunbae acıyla gülümseyip konuşmaya devam etti. 'Canımı yakan sevdiğim birini ikinci kez kaybetmek yani demek istediğim Seungbum, onu ilk kez kardeşiyle birlikte yetimhaneden kaçtığında kaybetmiştim ama aynı üniversitede olduğumuzu görünce her şey değişmişti ama bu kez sonsuza kadar kaybettim yani artık kampüste çarptığım bir insanın o olma ihtimali yok.' dedi Dongjoo sunbae burnunu çekerken ağlamak için uğraştığı belliydi.

'Nasıl oldu peki?' diye sordu Minho daha fazla şey öğrenmek istiyordu ve Dongjoo sunbaeyi rahatlatmak için sırtını okşamaya başladı.

'Yetimhanelerde sevgi yok Minho, dayak var, şiddet var, kurallar var, taciz var... Seungbum hiçbirimizin yapamadığını yaptı kendini ve en önemlisi kardeşini korumak için; kaçtı. O ikisinin ilişkisi beni her zaman etkilemiştir. İkinci ve son sefer ortadan kaybolması ise biraz kafa karıştırıcı ama yinede çok üzücü. Tek bildiğimiz basketbol potasının üzerine düştüğü ama nasıl olduğunu bilmiyoruz o günden beri Kibum konuşmuyor  ve yüzü gülmüyor ben yanında olmaya çalışıyorum ama kimseye izin vermiyor.' diye olan biteni anlattı Dongjoo sunbae gözleri akmayan yaşlarla doluydu.

'O yüzden basketbol topuna dokunmadı ve sen topu atan adama bağırdın öyle değil mi?' diye sordu Minho düşüncelerini onaylatmak istiyordu.

Sadece başını sallamakla yetindi Dongjoo sunbae ve derin bir nefes verdi. Hüzünlü havadan kurtulmak istediği belliydi.

'Gerçekten nasıl haberin olmaz cenaze haberi okulda yayınlamıştı. O yüzden Kibum'un kim olduğunu bilmemene şaşırdım.' dedi Dongjoo sunbae konuşmayı Minho'ya yönlendirmek için. Minho bilmem anlamında dudak bükük hafızasında böyle bir şeyin olup olmadığını hatırlamaya çalıştı ama sonuçsuzdu. Onu düşüncelerinden uzaklaştıran Dongjoo sunbaenin sesi oldu.

'Birazdan dersim başlayacak sonra görüşürüz Minho.' dedi Dongjoo sunbae merdivenlerden kalkarken.

'Hyung seni üzdüysem özür dilerim ben-- kötü bir niyetim yoktu.' dedi Minho aceleyle kendini açıklamaya Dongjoo sunbaenin iyi hissetmesini sağlamaya çalışıyordu. Dongjoo sunbae cevap vermedi sadece gülümseyim hala basamaklarda oturan Minho'nun saçlarını karıştırıp yukarı doğru çıkmaya başladı. Bu hareketi Minho'nun içini rahatlatmıştı. 

Sevdiği adamın -artık adını bildiğine göre- Kibum'un hakkındaki bu acı gerçekleri öğrenmek Minho'ya ağır gelmişti.Kendi ailesini düşündü,ağabeyini, onları ne kadar uzun zamandır görmediğini ama varlıklarının ona güç verdiğini hissetti. Kibum'a acımıyordu evet başına geleler için çok üzülmüştü ama Kibum onun gözünde acıyabileceği biri değildi sadece bir kez olsun sesini duyabilmek istiyordu. Minho günün geri kalanında Kibum'un sesinin nasıl olabileceğini düşünerek geçirdi. Akşam eve dönerken her zamanki gibi banka uğradı, Kibum da oradaydı ellerini göğsünde birleştirmiş gözlerini kapamıştı. Minho bu kez gizlenmedi, uzaklaşmadı, ya da paniğe kapılmadı sadece ona doğru yaklaştı küçücük sessiz adımlarla. Kamerasını çıkartıp bir fotoğrafını çekti bu yaptığı da yanlıştı ama Kibum hayatına girdiğinden beri yaptığı yanlışlar artmıştı. Hiçbir şeyi umuzsayamazdı bu andan başka sarı saçlarının oynadığı akşam güneşi Kibum'u başka bir gezegene aitmiş gibi gösteriyordu hayır Kibum'u cennete aitmiş gibi gösteriyordu. Minho usulca bankın öbür ucuna oturup Kibum'u izlemeye başladı. Alnına düşen saçlarını,şekilli kaşlarını, uzun kirpiklerini, küçük sevimli burnunu, pembe dolgun dudaklarını, yüzünün her ayrıntısını hafızasına kazımaya çalışıyordu. Zayıf bir rüzgar saçlarının arasından geçip o meyvemsi kokuyu getirdi yine Minho'nun burnuna. Minho doya doya kokuyu içine çekerken rüzgarı kıskanıyordu onun saçlarıyla böyle pervasızca oynayabiliyor diye. Orda öyle ne kadar oturdu bilmiyordu Minho zaman algısı kaybolmuştu Kibum'un yanında, ama sonsuza kadar böyle kalmak istiyordu. Kibum uyanmadan önce gitsem iyi olur diye düşündü çünkü uyadığında ona bir açıklama yapamamaktan korkuyordu. Usulca ayağa kalkıp öğlenden beri yanında taşıyıp bir türlü içmediği küçük süt şişesini Kibum'un yanına bıraktı ve geldiği gibi gitmeye başladı. Bu kez o Kibum'u arkada bırakıyordu ama sadece karşısına daha iyi çıkabilmek için...

Kamera Lensiحيث تعيش القصص. اكتشف الآن