chapter 7

4K 308 37
                                    

Sabah Hyunjin'in sesini duyarak uyandım. Bir an da yatağımdan zıplayarak ona şaşkın bir şekilde baktım. Gülerek;
"Korkma, annen beni dün akşam kahvaltıya davet etmişti, unuttun mu?"
"Ay, doğru ya. Unutmuşum. Bir dakika... saat kaç oldu, geç mi kaldık yoksa?!"
Bir anda yataktan fırlayıp Hyunjin'e baktım. Hyunjin beni biraz süzüp güldü.
"Hayır geç kalmadık ama böyle giderse kalıcaz."
Hyunjin beni öyle süzünce aklıma üzerimdeki kedili pijamalarım geldi. Telaşla;
"Iı-şey, ben... aslında... yani bunları giymem... yani şey... ben elime ilk geçenleri giydim, şey..."
Benim telaşla kendimi açıklama çabama karşılık Hyunjin'in küçük kırkırdamaları kahkahalara dönmeye başladı. Ona kaşlarımı çatarak baktım.
"Ya elime ilk geçenleri giydim işte, hem uyurken ne giydiğime niye dikkat edeyim ki! Hem sen niye odama böyle girdin?"
Hyunjin hala kıkırdıyordu.
"Tamam tamam, bir şey demedim. Annen seni uyandırmaya geldiğini ama uyandıramadığını ben uyandırırsam korkarak kalkabileceğini söyledi, söylediği gibi de oldu. Neyse, ben çıkıyım da sen hazırlan, eğer geri yatarsan seni merdivenlerden sürüklerim!"
"Of tamam ya! Geliyorum 5-10 dakikaya."
Hyunjin gülerek odamdan çıktı. O çıktıktan sonra bir süre az önceki rezilliğimi düşünerek bir daha utandım ve çok zaman kaybetmeden rutin işlerimi yapıp formamı giydim. Saçlarımı yaptıktan sonra aynanın karşına geçip hafif bir makyaj yapmaya başlamıştım ki Hyunjin yine odama geldi.
"Akari, hadi artık! Ya gerçekten... güzel olduğun halde niye yüzünü makyajla mahvediyorsun?"
Hyunjin'in bu dediğine karşı bir süre şaşkın bir şekilde baktım. Babam ve abim dışındaki bir erkek güzel olduğumu söylemişti, şu an domates gibi olduğuma adım gibi emindim ama şu an adımı bildiğimden pek emin değildim. Hyunjin ne dediğini farkedince elini ensesine götürüp;
"Şey ben... aslında... yani ... şey... ah, neyse! Hadi artık herkes seni bekliyor ve çok acıktık, çabuk ol Akari."
O bunu dedikten sonra kafamı salladım ve o çıkarken arkasından bakakaldım. Gerçekten çok şaşırmıştım. Rimelimi sürdüm ve çantamı takıp aşağıya indim.
"Günaydın."
Herkes sonunda der gibi bana bakıp "Günaydın."
dedi ve Hyunjin'in yanına oturdum. Konuşarak yemeğimizi yedikten sonra anneni, babamı ve abimi geçirip dişlerimi fırçalamak için yukarıya çıktım. Hyunjin'i bekletmemek için hızlıca dişlerimi fırçaladım, merdivenlerden hızlıca inmeye çalışmıştım ki son 2-3 basamak kala basamakta ayağım kaydı. Kendimi yerle olacak temasıma hazırlamıştım ki Hyunjin hızlıca beni yakaladı. O an ki utançla kafamı Hyunjin'in göğsüne gömdüm.
"Akari iyi misin, bir şeyin var mı?"
Sesi çok endişeli çıkıyordu. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım ve utançtan kızarmış yüzümü görünce gülmesini tutamadı. Hemen kafamı göğsüne geri gömdüm, kendimi utandırmayacak bir şey yapmam lazımdı.
"Ayağım acıyor."
Sesimi gerçekten canım acıyormuş gibi çıkarıp kafamı göğsüne biraz daha gömdüm.
"Ne gerçekten mi?! Okula böyle gidebilir misin, yürüsen daha kötü olur mu-"
"Hayır,sadece biraz durmam lazım."
Sözünü kesmiştim çünkü sesi öncesinden daha endişeli çıkıyordu. Ben böyle dedikten sonra beni onayladı.
"Oturmak istemez misin?"
"Birazdan geçer, merak etme."
Beni onaylayıp çenesini kafamın üzerine koydu. Bu kızarmış yüzümü görmemesi lazımdı.
Bir süre bekledikten sonra yanaklarımın kızarıklığının geçtiğine inanıp hafiften kafamı kaldırıp ona gülümsedim.
"Tamam daha iyiyim, teşekkür ederim."
Birbirimize gülümseyip çantalarımızı aldık.
"Cidden iyisin dimi, bir sorun yok?"
"Gerçekten iyiyim. Bak turp gibiyim."
Bunları söylerken karşısında zıplamaya başladım. Birlikte gülmeye başladık.
"Tamam tamam, inandım hadi gidelim."
Saate baktığımda tam evden çıkma saatimiz gelmişti. Hızlıca ayakkabılarımızı giyip evden çıktık. Tam çıktığımız sırada otobüs gelmişti ve koşarak ona yetiştik. Kartımızı okuttuktan sonra Hyunjin her zamanki gibi ellerini omuzlarıma koyup beni arkamdan yönlendirmeye başladı. Ama yine oturacak yer yoktu o yüzden cam kenarına gittik. Hyunjin ellerimi demirlere koyup kendisi yukarıdaki demirlere tutundu. O tutunduktan sonra ceketinin içinden kollarımı beline sardım. Ben bunu yaptıktan sonra Hyunjin'in kıkırdayışını duydum.
"Burada değiller."
"Bir an belirirler falan sonra yine sinirli seni görmek istemiyorum, korkutucu oluyorsun."
"Cidden mi, seni korkuttuğu için özür dilerim."
"Sen hareket ederken karın kasların da oynuyor."
Hyunjinle küçük bir kahkaha attık. Uzun bir yolculuktan sonra okula gelmiştik. Ah, bu sıkıcı yere yeniden gelmiştik.
                                              •••
Öğle molasının bir an önce gelmesi için dakikaları saydığımız birkaç ders geçtikten sonra sonunda o an gelmişti. Hyunjinle birbirimize bir zafer bakışı attıktan sonra yemekhaneye koştuk. Hızlıca yemeğimizi alıp boş bir masaya oturduk. Sakince konuşarak yemeğimizi yerken yanımıza bale yaparak gelen Jisung ve Felix bütün sakinliği bozdu. Onlarla durmadan gülerek yemeğimizi bitirip bahçeye çıktık. Bahçede bir süre koşturduktan sonra zil çaldığında için sınıflarımıza gittik.
"Zil çok çabuk çalmıyor mu?"
"Aynen ya, 10 saniye öğle molası yapıyoruz o kadar ders üzerine."
Bu dediğim üzerine Hyunjinle gülüştük. Birbirimizin yanaklarını mıncırırken öğretmen gelince onu selamladık. Öğretmenin arkasından öğrenci olduğu anlaşılan bir kız da girdi. Baya minyon bir kızdı. Öğretmen onu tanıtırken o gözleriyle sınıfı süzdü ve Hyunjin de durdu. Hyunjin'e döndüğümde bütün dikkatini bana vermiş saçımla oynuyordu. O da bana baktığında gülümsedik, ben önüme döndüm o da saçlarımla oynamaya devam etti. Sınıfa o kızın geldiğinden haberi olduğunu sanmıyordum ve bu beni rahatlatmıştı. Adının Jieun olduğunu öğrendiğim kız sağ çaprazımıza oturdu ve öğretmenimiz ders işlemeye başladı.
•••
Kız derslerde Hyunjin'i kesmeyi bırakın kıyma yapmıştı, artık Hyunjin'den köfte yapabilirdim... Bu sinir bozucu şeylerden sonra sonunda okul bitmişti ve eve gidiyorduk. Felix ve Jisung haftasonu tatili geldiği için özel danslarını yapıyorlardı. Onlara gülerek durağa doğru ilerledik. Otobüsü beklerken Hyunjin saçlarımla oynamaya devam ediyordu.
"Bugün saçlarımdan ne istiyorsunuz bayım?"
"Saçlarınız çok yumuşak ve güzel konuyor, onlarla oynamaktan kendimi alıkoyamıyorum güzel bayan." Birlikte attığımız kahkaha arkamızdan gelen kız sesini duyana kadar sürdü.
"Merhaba, ben Jieun."
Sadece Hyunjin'e bakıp elini uzatması sinirimi bozmuştu. Elini kavrayıp;
"Merhaba, bende Akari. Sen şu yeni gelen kız değil misin?"
"Evet, o benim."
O sırada otobüs gelmişti. Hyunjinle birlikte otobüse bindik, o yine kartını benim yerime de okutmuştu. Jieun'da arkamızdan geliyordu, sülük gibiydi. Hyunjin elleri omuzlarıma koyup beni cam kenarına doğru götürdü. Her zamanki gibi ellerimi alt demirlere koyup kendisi yukarıya tutundu. Jieun'ın geldiğini farkettiğimde Hyunjinin ceketinin içinden kollarımı beline sardım.
"Bu seferde benim seni korumam lazım."
Güldü, kuşağıma eğilip fısıldadı;
"Ondan mı koruyacaksın?"
"Evet! Baksana sülük gibi yapıştı. Hem seni kesmeyi bırak kıyma yaptı görmüyor musun?"
Güldü.
"Eve gitmek için bu otobüse binmesi gerekiyordur, o kadar ciddiye alma. Bir dakika... sen beni kıskandın mı?"
Evet artık olgunlaşmış bir domatestim.
"Evet kıskandım! Sen de beni Eunwoo'dan kıskanmıştın. Daha neden böyle olduğunuzu da anlatmadın, unuttum sanma."
"Anlatacağımı da sanma küçük hanım."
Onun bu lafından sonra güldük. Otobüs bir anda durunca Hyunjin bana eğik durduğu için burunlarımız birbirine değdi. Benim gözlerimi kocaman açmam üzerine gülerek doğruldu. Ona kaşlarımı çatıp bakmam üzerine tek eliyle iki yanağımı ortaya doğru sıktı. Birlikte gülüştükten sonra kafamı göğsüne koydum ki yan tarafta bana gözlerinden ateş saçarak bakan Jieun'ı gördüm. Kafamı diğer tarafa döndürüp sessizce Hyunjin'e seslendim;
"Ben seni koruyacaktım ama şu an ben korkuyorum ne yapıcaz?"
"Takma onu boşver. İnicez zaten birazdan."
"Eğer bizimle beraber inerse seni takip ettiğinden şüpheleneceğim."
Birlikte gülüştükten bir süre sonra eve gelmiştik. İnsanlardan özür dileyerek otobüsten indik ve indiğimiz gibi arkamı döndüm; o yoktu. Zaferle Hyunjin'e döndüm.
"Seni takip etmiyor."
"Dedim sana."
Kolunu omzuma attı.
"Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun?"
"Böyle bir sürü kız var çünkü ve sen şanslı olansın."
"Ah, tabii ki çünkü ben Akari'yim... bir dakika seninle takılabildiğim için mi şanslı oluyorum?"
Bilmiş bir şekilde başını salladı. Omzuna vurup bir adım geriye gittim.
"Asıl sen şanslısın, benimle takılabildiğin için."
"Evet şanslıyım."
Böbürlenip ve aynı zaman da utanıp omzuna yeniden vurdum, birbirlerimize "görüşürüz!" deyip evlerimize gittik. Eve geldiğim de çok yorgundum ve kimse evde yoktu. Üzerimi değiştirip bir şeyler atıştırdım. Ders çalışma işini daha sonra yapmaya karar verdim ve televizyonun karşısına geçip izleyecek bir şeyler aramaya başladım. Otururken bir anında göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı ve "küçük bir şekerlemeden bir şey olmaz." diye düşünerek kendimi uykunun tatlı kollarına bıraktım.
———————————————————————————
Not: Aslında kitaplar da yazarların yazdığı yerleri okumayı pek sevmem ama birkaç bir şey söylemek istiyorum. Şu sıralar gerçekten ne yazdığım hakkında en ufak bir fikrim yok, çoğu zaman saçmalıyor olabilirim o yüzden üzgünüm. Ama bunu ilk kitabım olmasına bağlayabiliriz bence. Ve umarım hoşunuza gidiyordur ve sıkılmadan okuyorsunuzdur <3.

small bodies, big sweaters. 「hwang hyunjin」Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin