chapter 4

4.9K 314 37
                                    

"Akari, Akari durağa yaklaştık, uyan artık."
Hyunjin'in sesini duymamla gözlerimi hafifçe araladım. Omzundan kafamı kaldırıp ona kısık gözlerle bakınca güldü.
"Hadi, vardık neredeyse."
Saçlarımı düzelttim ve birazdan ineceğimiz için toparlandık. Durağa geldiğimizde otobüsten indik.
"Bu okuldaki ilk günümde beni yalnız bırakmadığın için teşekkür ederim."
"Rica ederim, kim olsa öyle yapar- bizim okuldakiler yapmazdı."
Birlikte küçük çaplı bir kahkaha attık.
"Şey, bana kütüphaneye nasıl gidebileceğimi tarif eder misin?"
Hyunjin bir bana bakıyor bir de yolu elleriyle gösterip tarif ediyordu.
"Elbette, şimdi bu geldiğimiz otobüse biniyorsun ve 3 durak sonra iniyorsun. İndikten sonra düz ilerliyor... bence sen bana telefon numaranı ver, sabah haberleşip birlikte çıkarız."
Anlamamış bakışlarıma karşı verdiği tepkiye güldüm.
"Bence de çünkü pek anladığım söylenemez. Burayı çok bilmiyorum."
Gülüştük ve birbirimizin telefon numaralarını aldık.
"Yarın görüşürüz, uykunu iyi al Akari!"
Bu sözü üzerine güldüm.
"Görüşürüz, sende!"
Duraktan sonra iki sokak ayrımı gibi bir şey vardı. Oradan ben sağa gidiyordum o sola... bu yüzden bir birimize el sallayıp evlerimizin yolunu tuttuk.
•••
"Ben geldiim!"
"Hoşgeldin tatlım, okuldaki ilk günün nasıldı?"
"Çok güzeldi anne, pek yabancılık çektiğim söylenemez. Üç tane arkadaş edindim bile. Ama okul yolu çok uzun."
"Ne mutlu sana hayatım! Kimmiş bakalım o arkadaşların?"
"Biri Hyunjin, onunla aynı sınıftayız. Diğeri Jisung, ikimiz de sincapa benzediğimiz için biz sincap kardeşleriz. Bir de Felix, çok şirin çilleri var. Jisung ve Felix aynı sınıftalar yani farklı sınıflardayız. Onlarda Hyunjin'in arkadaşları zaten, Hyunjin sayesinde tanıştık, çok cana yakın, arkadaş canlısılar."
"Ne güzel hayatım, hemen arkadaş edinmişsin."
"Anne, bir de yarın sabah biraz erken çıkmam gerebilir. Kütüphaneye gitmem gerekiyor demiştim ya, Hyunjin bugün bana biraz yolu tarif etmeye çalıştı ama ben anlamayınca "Yarın birlikte gideriz." dedi."
"Tamam tatlım, peki dilde sorun çıktı mı, anlamanda falan?"
"Hayır, ben zorlanmadım. Anne zaten yıllardır dil dersi alıyoruz çıkmasın yani."
Annemle gülüştük.
"Abim geldi mi, onun günü nasıl geçmiş?"
"Geldi ama kaykay sürmeye çıktı, o da birkaç arkadaş edinmiş. Eve birlikte geldiler, iyi çocuklara benziyorlar."
"İkimiz de çok zorlanmadan alıştık gibi biraz, bu iyiye işaret."
"Evet tatlım. Alışamayacaksınız, uyum sağlayamayacaksınız diye korkmuştuk babanla ama öyle olmadı."
Annemle birbirimize gülümsedik. Bugün bahçede olanları anlattığımda annemle katıla katıla güldük.
"Anne, ben ders çalışmaya çıkıyorum."
"Tamam tatlım."
Annemin yanağına bir öpücük kondurup odama çıktım. Günün yorgunluğuyla kendimi yatağıma attım ve bugün olan şeylere yeniden güldüm. Biraz dinlenip tavanı izledikten sonra üzerimi değiştirip masama oturdum. Çantamdan kitaplarımı çıkarıp masama koydum. Bir süre kitaplarla bakışıp kafamda bir ders çalışma programı yaptım. Biraz dışarıya baktım ve sokakların çok dar olduğunu fark ettim,sanki karşıdaki eve elimi uzatsam erişebilecek gibiydim. İçeriyi bile az da olsa görebiliyordum. Neyse deyip masa lambamı açıp ders çalışmaya başladım. Bir süre sonra telefonum çaldı, sessize aldığımı sanıyordum ama yanılmışım. Telefonumu elime aldım, Hyunjin arıyordu.
"Merhaba!"
"Karşıya bak!"
Karşıya baktığımda Hyunjin'i gördüm. Odalarımız karşılık idi.
"Vay canına, evlerimiz ve odalarımız karşılıklı!"
"Evet! Ee, ne yapıyordun masanda o kadar dikkatli?"
"Ders çalışıyordum, sen çalışmıyor musun?"
Güldü.
"Çalışıyorum ama o kadar dikkatli değil."
Aşağıdan annemin "Yemek hazır!" diye bağırışını duydum.
"Hyunjin çok üzgünüm ama kapatmam-"
O sırada Hyunjin'in annesi de yemek hazır diye seslendi. Birlikte güldük.
"İkimizinde kapatması gerek."
"Evet, yarın görüşürüz, Hyunjin!"
"Yarın görüşürüz Akari, iyi ye!"
"Sendee!"
Camdan birbirimize el sallayıp telefonu kapattık. Ben ders çalışırken gelen bildirimlere bakarak aşağıya indim. Herkes masadaydı. Masaya oturduğumda babamda bugünümün nasıl olduğunu sordu. Ona anlatırken yemeğimi bitirmiştim. Herkese afiyet olsun diyerek odama geri çıktım. Son kalan birkaç çalışma kağıdını bitirip son tekrarlarımı yaptıktan sonra kitaplarımı toparlayıp çantamı hazırladım. Masamı toparlarken karşıda  ödevleriyle cebelleşen bir Hyunjin görünce güldüm. Kalemini burnuyla üst dudağı arasına sıkıştırmış, kafasını sola yatırmış, kağıdını hafif havaya kaldırmıştı ve kağıda kaybolmuş bir şekilde bakıyordu. Telefonumu yatağımdan alıp o halinin bir fotoğrafını çektim. Gülerek yatağıma oturdum ve fotoğrafı Hyunjin'e attım.

Akarichan: *görüntü* ㅋㅋ ödevler zor bile değildi.

Telefonuna bildirim gelince hemen atladı ve mesajı görünce bana inanmamış bir şekilde baktı.

Hyunjeanie: "Zor değil" mi? Dalga geçiyorsun değil mi? 15 soru var ve ben daha 1 soru yaptım. Zor ve sıkıcılar, ben bunları bir daha nerede kullanıcam ki, bence çok gereksizler.
Akarichan: Nerede kullanacağımızı bende bilmiyorum ama bir faydası vardır illa ki ㅋㅋ matematik mi?
Hyunjeanie: Evet, ezeli düşmanım  _
Akarichan: Ama onlar zor değillerdi ki, yani cidden değillerdi. Yaparsın!
Hyunjeanie: Akıl hastası olmaktan korkuyorum _
Akarichan: Hadi burada benimle yazışarak zaman kaybediyorsun ödevine dön, yarın görüşürüz. Bunu yapabilirsin Hyunjin-ie!
Hyunjeanie; _
Camdan Hyunjin'e baktım, elimi yumruk yapıp kolumu hafiften aşağıya çekerek gülümsedim. O da bana ağlamaklı bir yüz ifadesiyle karşılık verdi. Güldüm ve ona el sallayıp perdemi kapattım. Üzerime pijamalarımı giyip aşağıya indim. Babam televizyonu ele geçirmiş polisiye filmleri izliyordu, abim odasında muhtemelen ders çalışıyordu, annem ise elindeki röntgene bakıp hastasının durumunu değerlendiriyordu. Annemin yanına gittim.
"Durumu çok mu kötü?"
"Pek sayılmaz, tümör pek ilerlememiş kurtulma şansı çok yüksek ama tümör damara çok yakında."
Annem dirseğini masaya yaslayıp elini alnına koydu.
"Ama bu hastayı kurtarabilirim. Daha önce de kurtarmıştım. İnsanların hayatlarını kurtarmak güzel bir şey."
Annem son cümlesini söylerken bana imalı imalı baktı. Gözlerimi kısarak ona cevap verdim.
"Doktor olmayacağım."
Bu hareketimden sonra annemle gülüştük. Annem hep onun gibi doktor olmamı isterdi, beni hep beyaz önlüğümle insanların hayatlarını kurtarırken hayal ettiğini söylerdi. Ama o çok yoruluyordu, genelde tüm zamanı hastanede geçiyordu, bugün izninin son günü olmasına rağmen hala hastalarıyla ilgileniyordu, bizden hep bizimle çok ilgilenemediği için özür diliyordu ama bu onun suçu değildi. Tüm bunlara rağmen işini çok seviyordu, her şeye rağmen işini seve seve yapıyordu. Ama ben mimar olmak istiyordum, doktorluk pek bana göre değildi. Annem sürekli beni doktor olmam konusunda gaza getirmeye çalışıyordu ama pek işe yaradığı söylemezdi.
Annemi ve elindeki röntgeni bir süre izledikten sonra uykumun geldiğini söyleyerek odama geri çıktım. Rutin işlerimi hallettikten sonra perdemin kenarından Hyunjin'e baktım. Masasında uyuyakalmıştı. Kalemi yumruğunun içinde tutuyordu, ödeve sinirlenmiş gibiydi. Güldüm. Telefonunun sesinin çok yüksek olmamasını dileyerek onu aradım. Bir süre çaldıktan sonra yavaşça gözlerini aralayıp esneyerek kalktı. Bir elini beline koyup diğer eliyle telefonu aldı.
"Merhaba?"
"Merhaba Hyunjin! Yatağına yatsan senin için daha iyi olacak, bana iyi uyumamı söylemiştin ama senin daha çok ihtiyacın var gibi."
Ben bunları söylerken yüzüne yavaşça bir gülümseme yerleştirdi. Gözlerini de tam açamıyordu. Bu haline güldüm. Uykulu bir ses ile;
"Merak etme uyuyacağım. Sadece bu ödevler aish... çok sinir bozucular."
Güldüm.
"Tamam tamam, artık uyuman lazım, gözlerini zar zor açık tutuyorsun."
Güldü.
"Uyuyacağım, sen de uyu. İyi geceler!"
"İyi geceler!"
Hyunjinle birbirimize gülümsedikten sonra yatağıma yatıp kendimi uykunun tatlı kollarına bıraktım.

small bodies, big sweaters. 「hwang hyunjin」Where stories live. Discover now