Bölüm-27

677 86 306
                                    

        
"Balamir Güleç"

İşlerimi bitirip kendimi eve attıktan sonra Hazal'ın evde olmayışının fırsatını değerlendirerek kahvemle birlikte meleğime yapacağım doğum günü sürprizini planlıyordum. Her şey çok güzel olsun istiyordum. Hazal son yaşanan Arzu abla ve Yiğit olaylarında çok yıpranmıştı. Onu toparlamak için bir nebze olsun işe yarardı belki. On sekiz yaş partisi... ilk doğum günü partisi...

Hazal'ımın gözlerinde oluşacak mutluluğu şimdiden tahmin edebiliyordum. Etrafa bol gülücükler saçıp, beni gülüşüyle ödüllendirecekti.

Papatyalara gülen kadının doğuşu...

Benim için en zor olacak kısım meleğime elbise alma kısmı olurdu. Alışverişe ben götürürsem kesin pot kırar her şeyi batırırdım ama Timur... Timur bu işten tereyağından kıl çeker gibi sıyrılırdı. En iyisi planın bu kısmını ona devretmeliydim.


Kahvemin son yudumunu içince, sütü elinden alınmış çocuk gibi olmuştum. Salondan gelen tıkırtıları duyunca ne olduğuna bakmak için salona gittim. Turna hazırlanmış bir yere gidiyordu. 

Bu kıza geldiği ilk günden bu yana ısınamamıştım. Şüphelerim vardı, Hazal'a anlatınca hiç istemese de o da bana hak vermişti. Bu kız Hazal'ın arkasından iş çeviriyordu. Geçen gün yaptığı telefon konuşması bunun en büyük kanıtıydı.

Aytekin'in saçının teline zarar gelse mutlaka bu kızdan bilecektim. Aytekin'e bir şey yaptırmasına izin veremezdim. Bu nedenle bizim kulüpten ve mahallenin tayfasından birkaç kişiyi Aytekin'i korumaları için ayarlamıştım.

Tabi ki Aytek'in bundan haberi yoktu, olsa kesinlikle "Ben kendimi korurum" diye çıkışırdı. Fakat bu işin şakası yoktu. Bir dakika olsun yalnız kalmamalıydı.

Köşeye sıkıştırmak adına "Turna nereye gidiyorsun kardeşim?" dedim kardeşim kelimesini bastırarak.

Cevabı çok gecikmedi "Dışarı çıkıyorum. Hava alacağım. " dedi. Sınava çalışmıştı, hazırdı soracağım soruya olan cevabı.

"Tek mi? Timur nerede?" dedim sorgularcasına.

"Uyuyor." diyebildi güçlükle. Çalışmadığı yerden yakalamıştım.

"Timur uyuyor bu saatte. Duy da inanma(!)" dedim. Tek kaşı ahenkle yukarı kalktı.

"Uyuyor işte Balamir. Şimdi izin verirsen dolaşmak istiyorum. " dedi. Benden cevap gelmeyince kapıyı çarparak çıktı evden.

Onu takip etmek için harekete geçtim fakat eminim ki ondan şüphelendiğimin farkındaydı ve önlem alacaktı. Bir yandan da aklım Timur'daydı.

Timur'un bu saatte uyuması demek bulutlardan yeryüzüne kırmızı karın süzülmesi demekti. Çünkü benim on beş yıldır tanıdığım Timur akşamüzeri uyumazdı. Son bir kaç yıldır da bu saatlerde mutlaka yarım saatte olsa kitap okurdu. Uyuması çok güçtü.

Timur'u merak edip mutfaktan odaya geçtim. Oturma odası ve bizim odamız olarak kullandığımız oda da yoktu. Hazal ve Turna'nın kaldığı odaya yöneldim. Timur yatağa yüzükoyun ölü misali yatmıştı.

"Timur?" Diye seslendim. Normalde çok çabuk uyanırdı. Bir kaç kez tekrar ettim fakat tepki vermedi. Yanına gidip onu sarstım. Hala uyanmıyordu. Timur'un bu kadar derin uyuması akıl alır şey değildi.

Yatağın etrafında, mutfakta, buzdolabında, çöp kutusunda her yer de aradığım şey belliydi. Uyku ilacı...

Evin dört bir tarafına göz atarken, telefonumun üst üst çalmasına aldırış etmemeye çalışıyordum. Ama nafile... Arayan kişinin en az benim kadar sabırsız olduğunu anlayınca telefonu cebimden çıkardım. Ekranda gördüğüm isim bu akşamın benim için rahat geçmeyeceğinin fragmanı gibiydi.

TABUT Where stories live. Discover now