Bölüm-17

1K 186 270
                                    

Öz olmasa da kardeşiniz olarak sevdiğiniz bir kız düşünün. Siz ne kadar isteseniz de ona yeterli sevgiyi gösterememişsiniz. Sarılarak huzur bulan, mutluluk bulan birisi size her sarıldığında ona tepki gösteriyorsunuz. Bu onun için oldukça üzücü bir şey olsa gerek...

Hayatınıza tesadüfen giren bir tayfa düşünün. Nam-ı diğer TABUT. Size ve kardeşinize sahip çıkan, sizin için kendi tayfalarından abi dedikleri insana bile karşı çıkan bu tayfanın her ferdine sonsuz güvenmez misiniz? Doktor Ulaş dâhil... Bu grubun neşe kaynağı olan ilk baştaki "T" harfinin sahibi olan Timur. Kardeşim dediğiniz, TABUT ile tanışana kadar tek varlığınız olan kıza âşık olur. Aşkını tam da kendisine yakışır bir şekilde söyler. Pardon(!) mahalleye anons yapar. "Zırdeli" demiştim değil mi?

Sarılmak için döndüğümde Turna'nın olmayışının şokunu atlatır atlatmaz koştum kapıya. Tam hızımı almışım benden hızlısı Usain Bolt. Birisi kolumdan çekince dengem alt üst oldu ve kendimi önce boşluğun soğukluğunda sonra parkenin sertliğinde hissetmiştim. Sırtımı çarptığımda hissettiğim sızı yetmezmiş gibi birde üzerime düşen ayı yavrusuyla nefesim boğazıma yumru gibi takılmıştı. Güçlükle nefes alırken gözlerim bir çift yeşil göze takıldı. Burnu burnuma değiyor, nefesi dudaklarıma çarpıyordu. Fısıltı gibi çıkan sesiyle "Çok güz..." dedi ve duraksadı. Acele bir hareketle üzerimden kalktı, ensesini kaşıyarak "Özür dilerim, seni düşürmek istememiştim."  Dedi. Sesi heyecanlı gibi mahcup gibi değişik bir tınıda çıkmıştı. Bu sesin sahibi ve üzerime düşen kişi Tunç'tan başkası değildi. "Sadece Tunç"

En az onun kadar bende şaşırmış, heyecanlanmıştım. Bu saçma heyecanın nedenini anlayamasam, anlamak istemesem de şuan bunu düşünmenin zamanı değildi. Mahalle de aşk kokusu vardı. Hemen yetişmeliydim.

"Şey, ben dışarı gidiyordum. Timur'un yaptıklarını duymadın mı?" dediğimde kafasını olumsuz anlamında salladı. Duymadığı beni durdurmasından belliydi zaten. Eğer duymuş olsaydı benden önce koşardı zaten. Ona "hadi" işareti yaparak kapıdan çıktım. Merdivenleri inip dışarı çıktığımızda bizi bir alkış tufanı karşıladı. Timur ve Turna sımsıkı sarılmış, Timur Turna'nın saçlarını okşuyordu ve mahalleli onları alkışlıyordu. İzleyenler arasında dikkatimi en çok, bir eli karnında diğer eli akan gözyaşlarını silen hamile bir kadın çekmişti. Ağlamasının tek nedeninin hormonlar olmadığı çok açıktı. Mutlaka farklı bir nedeni vardı. Odaklandığım kadından dikkatimi Tunç'un sesi dağıtmıştı.

"Timur'u ilk kez bu kadar mutlu görüyorum ve sevgi dolu görüyorum."

Evet, haklıydı. Timur normalde de neşeli bir insandı fakat içi hep yara doluydu. Birlikte büyüdüğü, kardeşim dediğin insanlar hariç pek kimseye sevgi dolu olduğu da söylenemezdi. Ama şu hali gözlerinden kalp fışkıran emoji gibiydi. Turna'ya gelince, aslında onunda Timur'dan pek bir farkı yoktu. Yüzü her zaman güler fakat içi hep kan ağlardı. Öz ailesini kaybettiği yetmezmiş gibi bir de evlatlık verildiği ailesini de kaybetmişti. Koruyucu babası annesini öldürdükten sonra kimseyi sevmez oldu Turna. Bir tek Hazal'ı vardı Bayan Çok Bilir'in.

Çifte kumrular sarılmayı bırakıp ele ele tutuşarak, aşklarının ilk gününü yaşamaya doğru yola çıkmıştı. Turna'nın yüzünde ki gülücük her şeye değerdi. Timur'u ise söylemeye gerek bile yoktu, neredeyse ağzındaki bütün dişler sayılabilirdi. Bakışlarım hamile kadını aradı fakat yerinde yoktu. Evine gitmiş olmalıydı. Kadının derdini öğrenmem lazımdı. O bir "anne" idi. Ona yardım etmeliydim. Tunç'a dönüp "Az önce şurada duran hamile kadını gördün mü?" dedim.

"Hayır, Hazal neden sordun ki?"

Kadını görmemiş olabilirdi ama belki tanıyordur diye heyecanla "Mahalle de hamile kim var bulabilir miyiz?" diye sordum.

TABUT Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora