“Kusura bakmayın bir an yanlış anladım, hayır şimdilik bir eksik yok” diyerek gözlerimi masaya sabitledim.

“Tamam o halde yarın görüşürüz Allah’a emanet olun” diyerek odadan ayrıldı.

Okulda bir iş kalmadığına göre eve gidebilirim diye düşündüm. Çantamı alıp kapıdan çıktım. Eve doğru yürürken pazartesi günleri buraya Pazar yerinin kurulduğunu hatırladım. Rabia bana çok taze meyvelerin geldiğini söylemişti.

Eve gitmeden önce pazardan alış veriş yaptım. Kendimi bildim bileli en sevdiğim meyve incirdir. Tezgahların üzerinde yeşil, mor incirler gördükçe içimden hepsini almak geldi.

İki renkten de biraz alıp evin yolunu tuttum. Rabia gittikten sonra günlerin boş ve sıkıcı geçtiğini fark ettim. Her gün Halime teyzenin yanına uğramak rahatsızlık verir düşüncesiyle bugün uğramamaya karar verdim.

Eve vardıktan sonra incirleri ve aldığım diğer eşyaları buzdolabına yerleştirip, üzerime rahat bir elbise giyip kendimi mor koltuklarıma bıraktım.

Yorucu olmasına rağmen çok güzel bir okul günüydü, son anda yaşadığım o utanç verici diyalog dışında her şey yolunda gitmişti bugün...

Biraz dinlenmek için gözlerimi kapattım. Uyandığımda çoktan saatin 4’e geldiğini yaklaşıp 2 saattir uyuduğumu fark ettim. Midemin gurultusu ile kendime bir tost yapıp bir bardak çay ile balkona çıktım. İkindin serinliği gerçekten insanın ruhunu dinlendirecek cinstendi.

Afiyetle yemeğimi yedikten sonra ikindi namazını kılıp yarım kaldığım kitabımı okumaya başladım.
Yalnız olmak çok farklı hissettiriyordu… Tek başıma geçirdiğim yedi günü düşününce ciddi manada zor olduğunu fark ettim. Daima annemin babamın varlığını arıyor diğer odadan her an Leyla ile Erdem seslenecekmiş gibi geliyordu.

25 yıllık hayatım boyunca ailemden en fazla 5 günlüğüne ayrı kalmıştım. Bundan sonra kim bilir kaç yıl ayrı kalacağım diye düşünürken akşam ezanı okunmaya başladı.

Kasabada zamanın çok hızlı geçtiğini kesinlikle çok iyi anlamıştım. Ne ara akşam oldu hiçbir zaman anlayamıyordu insan…
Akşam namazı sonrası yürüyüş yapmaya karar verdim. Telefonumu kulaklığımı alıp evin kapısını kilitledim.

Okulun yan tarafındaki sahile giden yolda yürümeye başladım, deniz uzak olmadığı için kısa bir süre sonra kayalıkların yanına ulaştım.

Kırlangıçların ve dalgaların sesi öyle güzeldi ki müziği kapatıp kulaklığımı cebime koyup huzuru dinlemeye başladım. Bir ay öncesine kadar böyle bir yere taşınacağımı hayal bile edemezdim. Şimdiyse bu kasabanın halkından biri olmuştum.

Etrafta çok insan yoktu, birkaç aile dışında... Çocukları ile koşturan anne babaları görünce aklıma evlilik düşüncesi geldi. Mezun olduktan sonra ailem bu konuda bir kez bile baskı yapmamıştı bana.

Evliliğin büyük bir sünnet olduğunu kutsallığını biliyordum. Ama önce meslek sahibi olup kendimi öğrencilerime adamak istiyordum. Alın terimle kazandığım parayla hayal ettiğim şeyleri yapmak istiyordum... Şimdilik bana uzak bir düşünceydi bu.

Saat dokuza doğru eve dönmeye karar verdim. Yolda birkaç kedi çıktı karşıma biraz da onlarla oyalandım. Fark ettim ki yalnız kalmak istemediğim için eve ne kadar geç gitsem o kadar iyi diye düşünüyordum...

Tam bahçe kapısını açmıştım ki karşımda Ömer'i gördüm.
"Dilruba abla annem sana börek gönderdi, aslında daha erken getirmiştim ama seni evde bulamayıp geri döndüm, bir saat sonra annem tekrar gitmemi söyleyince ikinci kez uğradım" dedi.

KIRLANGIÇ KASABASIWhere stories live. Discover now