Bölüm Yirmi - Daha Güvende

En başından başla
                                    

Birden, az önce görmüş olduğum kabus aklıma geldi. Bedenim, havanın soğukluğundan değil de korkudan titredi bu sefer. Ormana bakmamın, ruh halim için pek de iyi olmayacağını düşünerek ellerimi balkon mermerinden çekip uzaklaşmak adına arkamı döndüm.

''Efsan!''

Ancak tam camın zıttına doğru bir adım atacağımda dışarıdan adımın seslenilmesiyle duraksadım. Yüreğim, üzerine koca ayaklarla yürünen bir serçeninki kadar hızlı atarken omuzumun üzerinden arkama baktım.  Orman boştu, gökyüzü hâlâ karanlıktı ve güçlü bir şimşek çakmıştı. Hemen ardından, tam üç tane karga ormanın içinden gökyüzüne doğru gaklayarak kanat çırptılar.

Tıpkı, rüyamdaki gibi.

Galiba, kafayı yiyordum.

Başımı ellerimin arasına alıp, rahatlamak istercesine nefesler aldım. Hiçbir şey yoktu, bir şizofren gibi hayal kuruyor, gaipten sesler işitiyordum. Kafayı yememe ramak kalmıştı.

''Efsan!''

Bir kez daha ismimi duyduğumda korkuyla yerimde sıçrayıp, sesin geldiği yöne, arkama döndüm.

''Seni görmeyeli çok oldu,'' dedi Alaz'ın kız kardeşi Ladin, cümlesinin son hecesini uzatarak kollarını iki yanına açmış bir vaziyette bana doğru gelirken.  ''Çok özlemişim,'' diyerek üzerime atladığında zihnim hâlâ gördüğüm kabusta ve göremediğim sesin sahibindeydi. Ladin, kollarını geri çektiğinde, yeşil gözlerini üzerimde tutmaya devam etti. Elleri omuzlarımdaydı. Gülümsemesi ise kesinlikle güzel suratından kaybolmamıştı. ''Geceden beri uyanmanı bekliyorum. Abimin saraya seninle gelmesini beklemiyordum doğrusu.''
Gece, uzun bir saray yolculuğu geçirmiştik. Yolun bir kısmında uyumuş olmalıydım ki, devamı zihnimde yoktu. Buraya nasıl taşındığım ise muammaydı. Bu işte Alaz'ın bir parmağı olduğunu düşündüm ve göz ucuyla yatağı inceledim.

Yanımda yatmış olsaydı, hissederdim değil mi?

Bunu düşünce gücüyle yanıtlayamayacağımı bildiğim için, ''O nerede?'' diye sordum Ladin'e.

Sırıttı. ''Uyanır uyanmaz aklına gelen ilk şey onu görmek oluyor demek.''

Yanaklarım ısındı. ''Ondan demedim...'' Boğazımı temizledim. ''Gece, varlığını hissetmedim de.''

Ladin'in dudaklarından küçük çapta bir kahkaha döküldü. ''Seni rahatsız etmemek için sakin yatmıştır. Ah,'' derken ellerini önünde birleştirdi. ''Abimin böyle düşünceli bir aşık olacağını hiç düşünmezdim.''

Ladin de diğerleri gibi söylediğim her şeyi farklı bir anlama çekmeye meyilliydi. Bu imalara alışamadan kendi dünyama dönsem iyi olacaktı yoksa güneş gücü olmadan, utanmaktan dolayı bronzlaşan ilk insan olarak tarihe geçecektim. Ben boş boş suratına bakarken Ladin konuşmaya devam etti. ''Annem ve babam bugün Alkandros Sarayı'na gidecekler. Abim de bu yolculuk öncesi babamla ufak bir toplantı yapıyor.''

Anladığım kadarıyla yapacağımız operasyon her neyse bu saraydaydı ve Alaz'ın bugünü seçmesinin nedeni Kral ve Kraliçe'nin sarayda olmayışıydı. İçimde minik heyecan kıpırtıları oluştu. Bu yüzdendir ki, Ladin odadan çıktığında kahvaltıya inmek için büyük bir istekle hazırlandım.

-

Gündüz olmasına rağmen, karanlığını koruyan ve koridorlarını meşalelerin aydınlattığı sarayda kısa süreli bir kaybolmanın ardından yüzü kapalı muhafızlara bakmamaya dikkat ederek nihayet aradığım yeri bulmuştum. Kahvaltı masası kalabalıktı, Alaz'ın iki ablası, Ladin ve eniştesi Mirza gayet ciddi bir şekilde yemeklerini yiyorlardı. Gözlerim Liva, Bars ve Kuray'ı aradı, fakat onlar muhtemelen aileden olmadıkları için burada yemiyorlardı.

KARANLIĞIN ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin