thunderclouds

3.1K 282 32
                                    

08.06.2017


O gün, eve nasıl gittiğimi hatırlamıyordum fakat ruh gibi olduğumun farkındaydım.

Micha'nın söyledikleri aklımı çok kurcalıyordu ama sana nasıl söyleyebilirdim bir fikrim yoktu.

Zaten konuşsam ne olacaktı ki?

Gözleri görmeyen bir insanın sesi önemli miydi? Ben de susmayı tercih etmiştim.

Sessiz sedasız okulun bahçesinden çıktığımızda, birkaç saniye beklememi ve motosikletini alıp geleceğini söyleyip gitmiştin.

Bisiklet devrini özlemiyor değildim...

Küçüktük ve saf sevgimiz sayesinde hiçbir kötülük umrumuzda olmuyordu, bir süre sonra acısı da geçiyordu fakat büyümeye başladıktan sonra yarası geçse de izi kalıyordu ve o izin acısı hiçbir şekilde geçmek bilmiyordu, ya da ben geçirmeyi bilmiyordum.

Ben ilaç biliyordum, ben merhem biliyordum, ben seni biliyordum, ben yaralarıma deva olan seni biliyordum, acımı dindiriyor, izlerini yok ediyordun...

Birkaç dakikanın sonunda duyduğum motor sesiyle kendime gelip yanıma gelmeni bekledim.

Kaskımı takmak için omzumdan aşağı dökülen saçlarımı topladığında, istemsizce başımı aşağı eğmiştim.

"Bam, neden bir tuhafsın?" derken alnıma çarpan nefesin yüzünden daha da tuhaflaştığımı hissetmiştim.

Alelacele normal olduğumu ve kaskımı takıp beni eve götürmeni söylediğimde, öyle yapacağını söyleyip kaskı takarken konuştuğunda dikkatimi kendine çekmeyi başarmıştın.

"Bam, kaskın hangi renk olduğunu söyledim mi sana daha önce?" Usulca başımı salladım. Bunu daha önce hiç söylememiştin, ben de merak etmemiştim doğrusu. Ve devam ettin.

"Kırmızı." Kırmızı rengini hatırlıyordum. Gözlerime sıvı temizlik malzemeleri dökülmeden önce, annemin aldığı kırmızı saç bandını hatırlıyordum.

Kaskı tamamen başıma geçirdiğinde konuşmaya devam ediyordun.

"Genelde motor alırken bir de yedek kask alınır. Arkamıza birilerini aldığımızda emniyet riskini aza indirmek için. Ve ben bu kaskı alırken seni düşünüyordum..." Son cümleni duyduğumda, yutkunmakta zorlanmıştım.

Ne anlatmaya çalışıyordun bilmiyordum, anlayamıyordum fakat yine de dinlemeye devam ettim.

Kaskın bağlarını çenemin altında sabitlerken konuşmaya devam edişinde, nefesin dudaklarıma çarpıyordu, muhtemelen eğilmiştin.

"Çünkü sadece seninle binmeyi istediğimi, sen olmazsan eğer kimseyle binmek istemediğimi biliyordum." Kaskı takmayı tamamen bitirip omuzlarımdan tutarak konuşmaya devam ettiğinde, bacaklarımda oluşan fersizliğe karşı direnmek zorunda kalmıştım.

"Kırmızıyı seçmem ise..." Birkaç saniye duraksaman endişelendirse de hemen konuşman terleyen avuç içlerimi pantolonuma sürmeme neden olmuştu.

"Biliyor musun HyeBam, kim ne derse desin sen benim için kırmızı gibisin. Siyah değil. Ve kırmızı.. Sana çok fazla güzel gidiyor."

Kırmızının sendeki anlamını biliyordum ve birden bu cümleleri duymak beni olduğum yerde öylece bırakmıştı, eğer kollarımdan tutmuyor olsaydın muhtemelen kendimi yere atardım, zira cümlelerin kalbime, nefesin ise hâlâ dudaklarıma çarptığından dolayı bacaklarım bedenimi taşımakta zorlanıyordu...

O an ne düşündüğümü hatırlamıyorum fakat titrek sesimle hiçbir şey düşünmeden sana karşılık vermiştim.

"Biliyor musun JungKook, sana kırmızı çok fazla yakışıyor."

Öhm o son cümle benim fikrimdi ama artık Bam'ın fikri akskdjcjdldl  Çünkü kırmızı en çok Jungkook veledine yakışıyor ne yapayım :3 Gittim tamam ♡

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Öhm o son cümle benim fikrimdi ama artık Bam'ın fikri akskdjcjdldl Çünkü kırmızı en çok Jungkook veledine yakışıyor ne yapayım :3 Gittim tamam ♡

EYE WANT YOU [ Jeon JungKook ] ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin