twenty one

2.4K 216 103
                                    

"Sürpriz dediğin şeyin bu olduğuna hâlâ inanamıyorum!"

Luke neredeyse yirminci kez, ona sürpriz olarak oje getirmemin ne kadar inanılmaz bir şey olduğunu vurguladığında, bunu her dile getirdiğinde yaptığım gibi iç geçirdim. "Biliyor musun, ben de hâlâ inanamıyor oluşuna inanamıyorum."

"Yani sadece bunun, bekleyebileceğim herhangi bir şeyle yakından uzaktan alakası yoktu ve kapımda seni elinde yeşil bir ojeyle bulunca şoke oldum. Bu öyle bir şok ki, üstümden atmayı başaramıyorum."

"İstediğin kadar şoke olabilirsin Luke, yalnızca kıpırdama, tamam mı?" Ben tırnaklarına tek tek oje sürerken, parmaklarını yeniden kıpırdatınca bunu durdurabilmek için elinin üstüne küçük bir çimdik atmak zorunda kaldım. "Sana kıpırdama diyorum!"

Avucumun içinde olan elini üstün bir çaba göstererek sabit tuttu. "Özür dilerim."

Bir şey demeden yeşil ojeyi sol elinin işaret parmağındaki tırnağına sürmeye devam ettim. Tırnağı henüz bitirmiş, diğerine geçecekken, aramızda oluşan kısa süreli sessizliği, konuşarak bozdu. "Neden yeşil?"

Kaşlarımı çattım. "Hı?"

"Diyorum ki; neden kırmızı, siyah ya da başka bir renk değil de yeşil?"

"Çünkü Luke," dedim gülerek, "yeşilden nefret ederim."

Ojeyi serçe parmağına da sürüp, elini bıraktığımda kafası karışmış bir şekilde bana baktı. "Neden bana sürmem için en nefret ettiğin renkteki ojeyi getirdin ki?"

Ojeyi oturduğum yerin hemen önündeki alçak masaya bırakırken, "Sana yakışmayacağını düşünüyordum da ondan, " dedim. Ardından bakışlarım ojeli tırnaklarına kaydı ve yüzümü buruşturdum. "Ama yakıştı. Sana yakışmayacak herhangi bir şey var mı acaba, çok merak ediyorum."

Gözlerini kısıp dik dik yüzüme baktı. "Seni asla anlamıyorum. Yani daha önce de kadınları pek anladığımı düşünmüyordum, ama seni hiç, azıcık bile anlamıyorum."

Omuz silktim. "Boş versene. Çoğu zaman ben de kendimi anlamıyorum."

Bir şey söylemedi, ben de bakışlarımı onun pek yakışıklı suratından çekip salonunda gezdirdim. Buradaki her şey o kadar sadeydi ki... Bej rengi duvara asılmış birkaç tablo, koyu kahverengi, rahat koltuklar, salonun ortasına konulmuş alçak bir masa ve konsolun üstüne yığılmış, yıpranmış kitaplarla plaklar arasında kalmış, parıl parıl parlayan bir pikap...

"Güzel pikap," dedim bakışlarımı pikabın üstünden ayırmayarak. "Calum'da da bundan bir tane var. En güzel pikapları satın alabilecek kadar zengin olmak nasıl bir duygu, söylesene?"

Omuz silkti. "Fena değil işte."

Kendime hâkim olamayıp omzuna sertçe vurdum. "Dediği lafa bak! Fena değilmiş..."

Kocaman bir kahkaha patlattı. "Marcy, sakin ol. Sadece şaka yapıyordum."

"Ay Luke sen ne kadar komik şakalar yapıyormuşsun ya," dedim yapmacık bir şekilde gülerek. "Para falan da kazanmalısın bu işten bence, çünkü aşırı komiksin. Ha ha ve ha yani."

"Çok teşekkürler," deyip sırıttı. Yüzünden fazlasıyla eğlendiği belli oluyordu. "Ee, senin için pikaba bir plak koymamı ister misin?"

Kaşlarımı kaldırdım. "Ne koyacağına bağlı."

"Tabii ki de en harika olanını koyacağım."

"Peki," dedim ama o kalkıp pikaba plak koymaya giderken, çalacağı şeyin harika olacağından birtakım şüphelerim vardı.

falling into you ➵ l.hWhere stories live. Discover now