thirteen

2.8K 228 112
                                    

Gif için bir şey söylemek istiyorum:

SARI SAÇLARINI DELİ GÖNLÜMEEEEEEE...

*

Luke Hemmings'i kendini beğenmiş, umursamaz ve biraz da aptal biri olarak hayal etmiştim hep. Hâlihazırda görünüşünü beğeniyordum ve karakterinin de aynı görünüşü kadar iyi olduğunu fark edersem, sıradan bir beğeninin farklı bir boyuta taşınacağından korkuyordum; bu yüzden onun içsel olarak vasıfsız biri olduğunu düşünmek bana daha makul geliyordu. İşin garip tarafı, Luke'un düşündüğüm gibi biri olduğuna o kadar inanmıştım ki, onu daha iyi tanıdığım her saniye kendimden utanıyordum, çünkü Luke hiç de düşündüğüm gibi biri değildi. Bir kere iyi niyetliydi, kibardı ve insanları gerçekten umursuyordu. Kendini beğenmiş olduğu konusunda küçük bir haklılık payım olsa da, genel olarak gerçekten iyi biriydi. Ve anlarsınız ya, korktuğum şey başıma gelmişti!

Bu akşam Luke ile buluşmak için sözleştiğimiz kafede onu beklerken yine her zamanki gerginliklerimden birini yaşıyordum. Onun üstümde çok tuhaf bir etkisi vardı; bunu inkâr etmek veya yok saymak aptallık olurdu. Arkadaşlık olayını bir şekilde yürütmeye devam edebilsem de, yüz yüze geldiğimizde saçma sapan şeyler yapmaktan kendimi alamıyordum. Şimdiye kadar çoktan Luke ile olan iletişimimi noktalamam gerekirdi, bunu biliyordum ama ondaki nezaket ve iyilik seviyesi yoluma taş koyuyordu.

Ben gerilmiş bir şekilde tırnaklarımı yemeye başlamışken, kafenin kapısı açıldı. Luke Hemmings, müthiş, kahrolası cazibesiyle içeri girerken benim için her şey ağır çekimde akmaya başladı. Sanki saçma bir romantik komedinin içindeymişiz de, o herkesin arzuladığı çocukmuş gibiydi. Benim olduğum masaya doğru yürürken attığı bakışlar, adım atma şekli ve saçlarının loş ışıkta parıl parıl parlaması tamamen bu duruma uyuyordu.

Kesinlikle abartmıyorum, onun bana doğru gelişini izlerken gözlerim kamaştı. Giydiği kıyafetlere, yüzüne, saçlarına, daha doğrusu ona bir saniye daha bakmaya dayanamadım ve başımı çevirdim. Öyle bir ışık yayıyordu ki, biraz daha fazla bakarsam kör olacağıma emindim.

"Merhaba, Marcy," dedi beni kalbimden vuran bir ses tonuyla. Mecbur olduğumu bildiğim için, başımı tekrardan yavaşça ona çevirdim. Tam karşımdaki sandalyeye, siyah deri ceketini astıktan sonra oturdu. "Nasılsın?"

"İyi, ya sen?" Yaydığı ışıltıdan etkilenmemi aza indirgemek için gözlerimi kısmam gerekti. Daha önce Luke Hemmings'i bir sürü şeye benzettiğimi biliyordum, ama ona böyle bakamazken aklıma çok daha iyi bir şey geldi: Güneş. Ona bakmak, güneşe çıplak gözle bakmak gibiydi. Gerçekten, öyleydi.

Tüh, keşke güneş gözlüğümü yanımda getirseydim.

"Ben de iyiyim," dedi ve kaşlarını çatarak devam etti. "Gözlerinde bir problem mi var?"

Zorla gülümsedim. "Hayır, yok bir şey."

Bana garipseyen bir bakış attıktan sonra bu konunun üstünde durmamaya karar vermiş olacak ki, masanın üstündeki menüyü eline aldı. Aradan bir dakika bile geçmemişti ki, dayanamayıp elimi gözümün önüne siper ettim.

"Bir sorun olmadığına emin misin?" diye sordu ne yaptığımı fark ettiğinde. Kafamı şiddetle iki yana salladım. "Eminim, teşekkürler."

"O zaman elini neden öyle tutuyorsun?"

Gölge yapan elimin altından ona bakıp güldüm. "Seni daha iyi görebilmek için."

Elini uzatıp elimi gözümün önünden itti. "Saçmalama."

Anında bakışlarımı önüme indirdim. Şakasına falan yapmıyordum bunu, gerçekten ona doğrudan bakamıyordum.

"Sorun ne?" diye sordu ciddi bir ses tonuyla. Ne olduğunu merak ediyor olsa da, bana sinirlendiği gayet açıktı.

Ofladım. Ben bu çocuğa onu beğendiğimi söylemiştim, değil mi? Buna rağmen arkadaşım olmak istediyse, sanırım şu anki tavırlarımın sebebini bilmeyi de hak ediyordu. Kendimi bile bile yakmaya bayılıyordum zaten, ben de söyleyiverdim gitti. "Azıcık gözlerim kamaştı da."

Anlayamamış olacak ki, "Ne?" dedi. Yüzümü buruşturdum. Başlamıştım bir kere, devamını da getirdim. "Sana doğrudan bakamıyorum, çünkü bakınca gözlerim kamaşıyor."

Ben gözlerimi masanın üstünde tutmaya devam ederken Luke'un gülme sesi kulaklarımı doldurdu. Ona ne kadar bakmak istesem de, bakışlarımı bir an olsun bile masanın üstünden çekmedim. Biliyordum ki, baksam kesin kalp krizi falan geçirirdim. Hayır, ben bu çocuğu hep beğeniyordum, ne ara gözlerim kamaşacak kadar beğenmeye başlamıştım?

"Bana bak," dedi gülmeyi kestiğinde. "Lütfen, bak."

İstemeye istemeye bakışlarımı yukarı kaldırıp onunla göz göze geldim. Bunu yaparken gözlerimi kısmayı da ihmal etmemiştim. "Evet?"

"Ne yapmaya çalıştığını anlayabiliyorum."

Kaşlarımı çattım. "Anlıyor musun?"

Kafasını salladı. "Bana önceleri çok kötü davranıyordun, şimdi ise benimle arkadaş olmaya çalışıyorsun. Tahmininden iyi biri çıktığım için de bana karşı mahcupsun, bu yüzden bu tarz abartılı iltifatlar ederek bir çeşit özür dileme stratejisi uyguluyorsun. Haksız mıyım?"

Kaşlarım sanki mümkünmüş gibi daha da çatıldı. Salaktı galiba?

"Hiç sıkıntı değil, Marcy," diye devam etti ben bir şey söylemeyince. "Gerçekten diyorum. Sana kin tutmuyorum. Benden özür dilemene de gerek yok. Görünüşümü beğeniyorsun evet, ama bu kadar abarttığında komik ve garip oluyor. Böyle bir amaç için bile olsa..."

"Affedersin," dedim yalandan gülümseyerek. Eğer düşündüğü buysa, kendimi ifşa etmeme ne gerek vardı sonuçta? "Biraz aşırıya kaçtım gerçekten."

Ne diyebilirdim ki, Luke Hemmings bir sürü şey olabilirdi, ama pek de zeki biri olduğu söylenemezdi.

⚜️

Bu aralar Luke'a düşemiyorum :( 

Düşemeyince de bölüm yazamıyorum. 

BİRİ BANA YARDIM ETSİN, VİDEOLAR GIFLER FIRLATSIN BU NE???!!!

falling into you ➵ l.hWhere stories live. Discover now