Talha'nın Hikayesi

1.6K 127 51
                                    


*Biliyorum yaklaşıyoruz her an
Biliyorum oruçlu doğar insan
Ölümün iftar sofrasına*

Nisan ayıydı. Bir hafta sonu, uzun zaman ertelediğimiz bir geziye çıkacaktık. İyi ki ertelemişiz! Ve iyi ki o zamanda gitmişiz. Gerçekten Allah, her şeyin en hayırlısını bilendir. Hafta sonu kaçamağımızda Afyon'a gittik ailecek. Normalde günü birlik gitmiştik, gece dönecektik ama kaderin üstünde bir kader var gerçekten. Orada bir akrabamızın oteli vardı. Onu ziyarete gittik, babama bir gece otelinde kalabileceğimizi, misafir etmek istediğini söyledi. Düşündük taşındık ve kabul ettik. Eğer kalırsak ertesi gün erken kalkıp buralara kadar gelmişken Konya'ya gidecektik. O gece orada kaldık, ertesi gün erkenden kalkıp Konya'ya da gittik. Çok güzel zamanlardı, neşeliydik. Sonra Nasrettin Hoca Türbesini ve içinde bulunduğu mezarlığı ziyarete gittik. Babam arabayı önüne park etti ve her şey orada başladı. Günlerden 15 Nisan. Gerisini şöyle anlatmıştım:

Bana hayatımın unutamayacağım ânlarından birini yaşatan biri bu abi. Evet, ismini bilmiyorum çünkü hikâyesine öyle dalmıştım ki ismini sormak aklımın ucundan geçmemişti. Yalnızca güzel yüreği, imtihanı ve artık dünyayla bağı kalmamış ruhu odak noktası olmuştu içimde.

Öğretmenmiş. Eşi ve çocuklarını trafik kazasında kaybetmiş, bu onu ağır yaralamış tabii. Mesleğini bırakmak zorunda kalmış. Daha önce de eşinin anne ve babası Medine'den dönerken şehit olmuşlar. 2004'te de abisi şehit olmuş. Bu süreçte dokuz yıl pskolojik destek almış. İki ay önce erkek kardeşi de şehit olmuş. O, tüm bunları art arda söylerken her cümlesinde bir balyoz yüreği-me vurdu. Gözlerim yaşardı, bakışlarımı kaçırdım ondan ağladığımı görmesin diye. Çünkü ona acıdığımı düşünsün istemiyordum. Ona acımak değil, ona imrenmekti benimki.

Park yapan araçlarla ilgileniyor, yeni işi buymuş. Başına gelen onca şeyden sonra öğretmenliğine devam edemeyecekti tabii. "Bu işi yeni buldum, kaybedemem," demesine rağmen bizden ücret almadı "Abi, plakaya bak, benim memleketimin plakası. Sizden para alamam ben. Siz doğduğum yerden gelmişsiniz buralara kadar. Misafirim sayılırsınız," diyerek. Sonra hep beraber aynı yöne yürümeye başladık. Bizi mezarlığın girişine götürüyordu. Bize yol gösteriyordu, yardımcı oluyordu. (Bilmese de hep bana yol gösterecekti o günden sonra.) Üstelik az sonra bir motor bisikleti işaret edip "Aa bak bunu görmemiştim, hemen not alayım, ondan parasını alacağım," dedi. Birkaç saniye duraklayıp düşündü ve tekrar konuştu. "Ama belki de almam. Belki sahibi garibandır, o zaman ondan da para almam, yazık. Ekmek parası kalsın."

İmtihanına rağmen hâlâ böyle kalabilmesi onun güçlü olduğunu hissettirdi bana çünkü kendinden başka herkesi düşünüyordu. Bir insana sadece bakarak, on dakika konuşarak onu ne kadar tanıyabilirsiniz bilmiyorum ama tanınıyormuş işte. İnsanı sevdiren zaman değil, yaşanmışlıklarmış çünkü.

Konuşmalarından belli ki artık o bu dünyaya ait değildi. Onun ruhunu hasretle bekleyen ruhlar vardı Cennette!

Annem, "Sakarya'nın neresindensiniz?" diye sordu.

"Bilmiyorum ki abla," dedi. "Ben küçükken taşınmışız biz, hiç hatırlamıyorum oraları. Gidip görmeyi de çok istedim ama nasip olmadı. Ama çok seviyorum memleketimi. Sanırım merkezinde oturuyorduk, Adapazarı'nda... Buralara gelince evlendik, çoluk çocuğa karıştık derken bir daha dönemlik Sakarya'ya. Sonra ailemi de kaybedince dünyada yapayalnız kaldım. Buralarda dolaşıyorum, kimsem yok gidecek Allah'tan başka. Bir tek camiye gidiyorum."

Hangi Mevsim'sizlikWhere stories live. Discover now