OTUZ ALTINCI BÖLÜM: "FARKINDALIKLAR VE YENİLİKLER"

Start from the beginning
                                    

"Aslında tam olarak bir şey oldu diyemem." dedim biraz doğruları çarpıtarak çünkü ona Fidan ile olanları anlatamazdım. "Sadece..." Duraksadım. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Böyle bir durumda kendimi nasıl ifade ederim ki? "Ulaş hakkında pek bir şey bilmiyorum."

Lale Hanım limonatasını içerken gülümsedi. Bardağı bacağına koyunca "Onun hakkında bir şeyler mi anlatmamı istiyorsun?" diye sordu. Usulca kafamı salladım. Nedense biraz utanmıştım, umarım bu sorunun ardında başka nedenler aramazdı. "Merak ettiğin bir şey var mı? Sen sor, ben cevaplayayım."

"Mesela alerjisi var mı?" diye sordum.

"Begonya'ya alerjisi var. Durmadan hapşırıyor kokusunu duyunca. Uzun süre aynı ortamda kalırsa nefes alamamaya başlıyor."

"Bunu bilmiyordum." dediğimde elini önemli olmadığını belli edercesine salladı.

"Başına pek fazla dert açabilecek bir alerjisi yok en azından." Bardağı dudaklarına götürdü. "Başka bir şey var mı?"

"Siz söyleyin, neleri sever?" diye sordum.

"Hmm..." diye mırıldandı limonatayı içtikten sonra. "Mesela en sevdiği yemek eminim ki seni çok şaşırtacak ama keşkek. Onu yemeye bayılıyor. Düşünelim... Hah!" dedi bir anda. "Mesela en çok edebiyat dersini sever. Yani...okula gittiği zamanlar en çok onu seviyordu."

"Eminim hala onu seviyordur." dedim. Okul mevzusunun Lale Hanım'ı çok üzdüğünü biliyordum.

Gülümsedi. "Kıyafetlerinin çoğunu lacivert tonlarında alıyor, sanırım en sevdiği renk o. Eğer dışarıda hamburger yemeye filan giderseniz dikkat et sakın ona hardal vermeye kalkma çünkü hardaldan nefret eder."

"Bunu da bilmiyordum." dedim şeytani bir şekilde gülümserken. Bunu kesinlikle kafama yazmıştım.

"Küçükken garson unutup burgerini hardallı getirdi diye tabağı yere atıp sinir krizleri geçirmişti. Ablam onu çok zor sakinleştirmişti. "Lale Hanım güldüğünde hafifçe dudaklarımı kıvırdım.

"Adları neydi?" diye sordum yavaşça. Lale Hanım'ın kahverengi gözleri bana dönünce yutkundum. "Ablanız ile eniştenizin yani."

"Ablamın adı Leyla, enişteminki ise Mustafa'ydı." Gözleri benden duvardaki aile portresine kaydı.

"Eminim ki sizi de çok seviyorlardı." dedim biraz onu rahatlatmak için. Anında kafasını salladı.

"Eniştem dünyadaki en iyi insanlardan biriydi. Ben henüz üniversitedeyken bana sürekli harçlık yollardı, hem de kendi ablamdan çok. Ablam ise her şeyi kendi başına halletmeye çalışırdı, benimde bu şekilde davranmamı beklerdi. Kolaya alışmayayım diye her zaman parasal anlamda bana destek olmanın taraftarı değildi." Güldü kendi kendine ve sonra bana baktı. "Sanırım Ulaş kafasına buyrukluğunu ablamdan almış."

"Sanırım." dedim.

"Ankara'da patlayan bombanın haberini alır almaz yanlarına gittik." diye anlatmaya başladı. Sesini kontrol etmek için ekstra bir çaba harcıyordu. Caelo bile duygusal bir an olduğunu anlamış gibi kağıtla oynamayı kesmiş, yere uzanmış bir şekilde bizi izliyordu. "Nasıl oldu pek bilmiyorum ama birileri panik olmuş ve insanlar koşuşturmaya başlayınca eniştem Ulaş'ı metronun içerisine doğru itmiş. Ulaş'ın pek bir şeyi yoktu ama ablam ile eniştemin durumu çok kötüydü. Bir süre mücadele ettiler ama ilk önce eniştem vefat etti. Ablam gözlerini açtı bir süre sonra. Hatırlıyorum, çok mutlu olmuştum. Ulaş olanların şokundaydı, pek fazla tepki veremiyordu. Ailem onu şehir dışında çıkarmıştı. Ablamın uyandığına sevinirken ablam..." Sustu. Anlatmak zor gelmiş olmalıydı.

BULUTLAR DA AĞLARWhere stories live. Discover now