Beni bayılt. Diye yalvardım zihnimden. Boğazım konuşamayacak kadar yırtılmıştı. Lütfen. Dayanamıyorum.

Tekrar kafayı yediren bir acıyla uyandığımda tepede güneş vardı. Pencerler sağlamdı. Ama karnımı saran bir bandaj dışında üzerimde hiçbir şey yoktu. Ellerim boşluğun olduğunu bildiğim yere geldiğinde duraksadı. Hayır tereddüt etmemiştim. Görünmez bir el beni tutuyordu.

"Kendini tekrar tırmalamaya çalışırsan Sandra seni öldürebilir. " dedi Ethan uykulu gözlerle. Kaç kere daha uyanıp içimdeki boşluğu hissetmeye çalışmıştım.

Ethan buradaydı. Ben çıplaktım. Hayır, hayır, hayır. Bacaklarımı birbirine bastırdım. Kendimi kapatmaya çalışarak. Burun kemerini ovdu. Acıdan nefesim kesildi. "Lütfen her seferinde aynı şeyi yaşıyoruz. " dedi dizlerime düşmüş ince örtüyü alıp yukarı çekerken. "Yaralısın. " Boğuk bir kahkaha attı. "Buna başka bir şey denmeli. "

Kaç gündür bu halde olduğumu anlamaya çalıştım. Hiçbir çıkarım yapamıyordum. Ethan'dan başka kimse yoktu odada.

Tekrar kendimden geçtim.



Birkaç kere daha yanıbaşımda farklı kişiler otururken uyandım. Ethan, Teresa, Tom hatta Sandra'yı başımda birkaç kere uyurken yakaladım. Günlerin gidişatı konusunda hiçbir fikrim yoktu.



Hala nasıl hayattasın küçük kız? Daha ne yapmam gerekiyor? Seni nasıl kırabilirim söylesene bana?

Keskin bir kahkaha kulaklarımı yaktı. Beni kıramazsın. Paramparça olmuş bir şeyi kıramazsın!

Bunu yapmazsın. Kendine bunu yapmazsın! Sen bile o kadar deli değilsin. Buna cesaret edemezsin!

Öyle bir dağılırım ki kalbimi söküp avuçlarında ezsen yine yüzüne tükürmek için canlanırım.

Sana ne yaptı böyle?

"Ethan." diye inleyerek uyandım. Beynimdeki sesleri almasına ihtiyacım vardı. Hiçbir anıya ait olmayan bu işkenceyi benden uzaklaştırmasına ihtiyacım vardı. "Ethan!"

"Çırpınmayı kes. Claire, beni dinle." Ethan'ın sesi değildi. Kollarımı tutan eller her kiminse Ethan değildi. "Claire! Kendine zarar veriyorsun!" Ses Tom'undu. Izdırap içinde göğsüm yükselip indi. Ellerine karşı savaşmayı bıraktım.

"Olamaz. " dedi başka bir ses odaya girerken. Sandra'nın sesinin bu kadar çatallandığına şaşırmıştım. "Uyanmaz demişti. " dedi Tom'a bakarken. Elinde pansuman malzemeleri olduğunu görünce kalbime bir ağrı saplandı. Herhalde sağlam kalan tek organım olarak diğerlerini kıskanmıştı. "Nerede o?"

"Üzerime bayıldı neredeyse. Odasında uyuyor. "

"Buna sevindim demek isterdim ama-"

"Sorun değil." dedi diyaframım göğüs duvarımdan ayrılacak gibi hissederken. Başka bir şey diyemeyecek kadar ağlamaklı hale gelmiştim. Sandra titreyen bacaklarla yanımdaki tabureye oturduğunda ne kadar fazla bir acının beni beklediğini tahmin etmeye çalıştım. Eli koluma dokunduğunda neredeyse ağlayacaktım.

"Onu getirmemi ister misin?" diye sordu Tom yumuşakça. Neredeyse evet demem için yalvarıyordu. Ama başımı zorlukla iki yana salladım. Sandra üzerimdeki örtüyü açmak üzereyken kasıldım. Sandra, Tom'a baktı. "Be- ben gideyim. " dedi bir ışıkla yok olmadan önce. Benden kaçıyordu. Sandra makasla sargı bezini kesti. Aşağı bakmak için başımı açılayacakken çenemi tutup beni durdurdu.

"Bakma. " dedi acıyan bir yüz ifadesiyle. Kendisinin gözleri de dolmuştu. "Kendine bunu yapma. " Kendi durumumu hayal bile edemiyordum. Ne kadarım eksikti? Nelerim eksikti? Ağlamaya başladım. Yalnızca sessiz göz yaşları, hıçkırıkların eziyetli ağrısına ihtiyacım yoktu. "Nasıl oluyor da hayattasın?" diye sordu sesi titreyerek. O kadar ağrı içindeydim ki vücudumu kafamdan ayırmak istiyordum. Sandra'nın yaşlı gözleri de hiç yardımcı olmuyordu.

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now