Bölüm 7

27.3K 1.4K 314
                                    


(En sevmediğiniz yazar ile anlamsız şarkılarda bu bölüm)

O akşamdan sonra aramızda öyle tuhaf bir an daha yaşanmamıştı. Ama Ethan'la gerçekten arkadaş olmuştuk. Her gün saatlerce bitki yetiştiriciliği yapıyordum. İki haftanın sonunda hala saksılar kırılmadan çiçekleri büyütemiyordum. Başka bir şey denemek konusunda ısrar etsem de Ethan ısrarlarıma kulak asmıyordu. Tekrar tekrar deniyorduk. Birkaç kere ona etrafı temizlemek konusunda yardım teklif etsem de kabul etmiyordu. Ama ilk denememdeki çalı hala salonun ortasında duruyordu. Orada burada birkaç tane daha tuhaf çiçekler olsa da öldürmemeyi başardığım çiçeklerin çoğunu Ethan götürüyordu. Nereye götürdüğünü birkaç kere sorsam da cevap vermemişti. Yine onunla vakit geçirmek güzel geliyordu. Birkaç kere sohbet etmiştik. Gerçekten. Arkadaş gibi. Benim bir şeyleri öldürmem hakkında olmayan gerçek sohbetler. Yerleşke'nin etrafında ve içinde yürümüştük. Metal kaplı bina –ki adı aslında Demir Saray'mış ama demir değil adını hatırlamadığım başka bir alaşım ile kaplıymış- bizden başkası tarafından kullanılmadığı için ortamı biraz daha kişiselleştirmiştik. Demir Saray öğrendiğime göre eskiden iki kuleye sahip olduğu için böyle deniliyormuş ama Ethan kuleleri hiç görmediğini yine de ismi değiştirmeye üşendiklerini de söylemişti.

İtiraf etmek gerekirse Yerleşke hiç de o kadar kötü bir yer değildi. Genel olarak ormanlık ve hayvanların gezdiği birçok park olan kocaman bir yerdi. Yemeklerin yendiği birkaç yerden birisi de Ahşap Ev'di. Ve tahmin edemediyseniz söyleyeyim gerçekten ahşaptan yapılmaydı. Buranın en büyük sorunu sanırım isimlerin fazla bariz olmasıydı. Ne görüyorsanız ismi büyük ihtimalle oydu. İsimleri kim bulduysa yaratıcılık açısında büyük bir sıkıntı içindeydi muhtemelen. Burası yemekhanenin aksine ne yiyeceğini seçebildiğin tuhaf restoranımsı bir yerdi. Ama gerçekten güzel yemekleri vardı.

Teresa, Tom ya da herhangi bir kurucu ile çok fazla iletişime geçmemiştim. Sadece birkaç kere meclis toplantılarında -ilk günün aksine-susup onları dinlemiştim. Yani itiraf etmek gerekirse yalnızlık ve ait olmama hissiyatım hala benimleydi. Ama Ethan elinden gelenin fazlasını yapıyordu. Anlamadığı tek şey bunun tek kişi ile olmayacağı idi. Yine en azından bir arkadaşım olmasından mutluydum.

Günlerimin çoğu aynı şekilde geçiyordu: Antrenmanla. Benimle ne yapacaklarını bilemedikleri içn beni Ethan'ın başına atmış olmaları da olasıydı ama tek bir kere bile şikayetlenmemişti. Sonrasında ise Ethan yemekten ben de uykudan taviz vermediğim için ikisinden birini yaparak geçiyordu. Ethan bazen ortadan kayboluyor bir anda odama dalıyordu. Ne yaptığını merak ediyordum etmesine ama tabi ki de soramıyordum. Çünkü hala bazen o ani sinirlenmeleri baş gösteriyordu. Belki de onun da benim gibi sorunları vardır diye bu konuyu da üstelemiyordum. Yüzeysel arkadaşlığımız buradan nefret etmememi sağlayan tek şey olabilirdi. 

Kendi başıma duvarları izlediğim onca seferi düşününce ne kadar yüzeysel olursa olsun bu arkadaşlıktan memnundum.

"Süslenmen bittiyse artık gidebilir miyiz? " diye sordu Ethan banyonun kapsından. Suratında tembel bir gülümseme vardı, başını kapının pervazına yaslamış beni izliyordu. Bu gülümsemesi çatık kaşlarının ardından en nefret ettiğim yüz ifadesi olabilirdi. Ne anlama geldiğini ağzından çıkan şeyleri duyana kadar kestiremiyordunuz.

"Saçımı bağlamak süslenmek sayılmıyor. " diye karşı çıktım ona doğru yürürken. Ona doğru yürürken beni süzdü. Arada böyle saçma anlar yaşıyorduk ama ikimiz de üstelemiyorduk. Böylece arkadaşlığımız kavga etmeksizin devam edebiliyordu. Üzerimdekileri çekiştirme huyumdan hala vazgeçememiştim ve onun böyle bakması onu boğmak istememe neden oluyordu.

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now